Hatice Hiranur Tüfekçi

Bir beyaz elbise Efendimiz`i hatırlatır mı?

Evet hatırlatır. Hem de öyle bir hatırlatır ki; Asr-ı saadet günlerini dolaştırır. Hayretle tefekkür ettirir. Gülersin, ağlarsın ama sakın açma gözlerini, yanarsın! Gezip dolaşacaksan edebini, yerini bileceksin. Mana âlemine dalacaksan, önce karanlığı seveceksin. Hakkını vereceksin. “Bunların hepsini bir beyaz elbise mi başaracak” deme, evet!

İlkin buram buram gül kokusu savrulur… Semadan melekler iner. Her biri birbiriyle yarış ederler; kanatlarını Efendimiz s.a.s.’in ayaklarının bastığı yere sermek için. Müthiş bir yarış vardır. Alnından damlayan teri silenler, eteğini koruyanlar, sakalını tarayanlar… Oturacağı yeri zemzemle yıkayanlar… Şimdi Semüre ağacının altında bembeyaz elbisesiyle Nebiler Nebisi gölgelenirken; yanında Hazreti Ebubekir’i görürsün, Musab bin Umeyr’i, Bilal-i Habeşi’yi… Kılıcını her an çekecekmişçesine kuşanan Hazreti Ali’yi…
 
Abdullah bin Mes’ud’un okuduğu ayetleri dinlemek için Hazreti Süleyman’ın Hüdhüd’ü dahi teşrif eder o kutlu atmosferi. Gelir Efendiler Efendisinin omzuna konar. İşte o an’a o bembeyaz elbisede şahitlik eder. Şairlerin hası Kaab bin Malik ve Hassan bin Sabit’te dinler ayetleri ve ilhamı üzüm karası gözlerden alınca; doyumsuz bir şiirin mısralarını sıralarlar yüreklerinde. Şimdi sende nübüvvet kokulu bu şiiri dinlemeden açma gözlerini… O mısraları dinlemeden de asla şiir yazmak için kalemini oynatma! Yavan bir şiir duyunca Hazreti Ömer: “mısralarını tazele” diyor.
 
Şahitlik, bir beyaz elbiseye nasip olacak ve şiir lal olacak! Ama sen dinle!
 
Efendimiz s.a.s. Kabe-i Muazzama’da secde halinde iken üzerine atılan deve pisliğine o bembeyaz elbisesi şahitti. Minik adımlarla düşe kalka koşup babasının elbisesini pislikten temizleyen Hazreti Fatıma’ya o beyaz elbise şahitti!
 
Kâbe-i Muazzama’nın hatim kısmında Efendimiz s.a.s. miraca yükselirken bir beyaz elbise o an’a şahitti.
 
Cebrail a.s. Sidre-i Munteha kapısında: “benden bu kadar Ya Resulallah” derken buluşma anına bir beyaz elbise şahitti!
 
Efendimiz s.a.s.’e Taif’te zalim ellerden atılan taşlar, mübarek bedeni kana bularken o an’a bir beyaz elbise şahitti.
 
Uhut’ta yaralanan yanağının kanlarına…
 
Ve Haticesini beşeri hayatta kaybetmiş bir Peygamber; güne yanında Haticesiyle uyanmış gibi o bembeyaz elbisesini giyip, saçlarını karanfil yağıyla tarar ve bu hale bir beyaz elbisede şahittir.
 
Mübarek deven kusva üzerinde Veda hutbesini irad ederken o an’a beyaz elbisen şahitti.
 
Efendim, şimdi sen yürürken ikra günlerinde ki gibi zerreler dile gelir. Sahi Hira dağından koşup Hazreti Hatice annemizin yanına gelirken, o beyaz elbise ne çok tozu üzerinde taşımıştı. Ayağının tozu oldum, o beyaz elbisede o an’a şahitti.  
 
Ey Genç, Yaşlı! 
 
Şimdi sende bir beyaz elbise görünce Âlemlerin Efendisi Hazreti Muhammed Mustafa s.a.s.’i hatırla. Hatırlamakla kalma yaşamak için, Asr-ı Saadet günlerine değinmek için, münacat et Rabbine!
 
Kalbin kaburgalarına çarpsın; o ses sana has olsun… Efendimiz s.a.s.’a has… Kalp bu, sanma ki aklın almıyor! Hepside kalbine sığıyor. Hani Rabbim: “Beni ne yerim içine aldı, ne göğüm. Beni yalnızca mü’min bir kulumun kalbi içine aldı” diyor ya. Bu kalp; o, kalp işte! O Kalp!
 
Silkelen de kalbin: “Esselam aleyküm ve Rahmetullah” desin, Ravza-i Mutahhara’da gözlerinden bulgur bulgur gözyaşı döken, ellerini açıp kalbiyle Efendimiz s.a.s.’e mukabele eden o Geylani Hazretleri safında ki Allah dostuna!
 
Sırra vakıf oluyorsan işte o zaman; Evet, ben gerçekten de yaşıyorum diyebilirsin!
 
Evet şimdi bir beyaz elbise bana seni hatırlatır Efendim. Ama sanma ki yeşil elbiseli hallerini unuttum! Hepsini de cennete sakladım. Cuma zemzemine… Feyiz çeşmesine… Kevser havuzuna… Bal ırmaklarına…


GENÇ'ın Yazısı.