Sedat Albayrak

Yetiştirdiği istikamet sahibi sayısız hocaefendi vesilesiyle yâdı hiç bitmeyen Mahir İz Hoca talebelerine, bir sünneti farklı şekilde ihya ederek, en az 10 kişiye eskimez yazımızı öğretmelerini şart koşuyor. Bu halka böyle sürmüş olsaydı ‘köle’likten kurtulabilirdik.

amimi dostum gayet sinirli ve kararlı bir şekilde bir meseleyi uzun uzadıya vurguluyordu. İthamlarını gayet açık ifade ediyordu. Beyanları gittikçe ağırlaşmaktaydı: “Bizi bir gecede ümmi bıraktılar, bunda maslahat, iyi niyet olamaz, bu düpedüz ihanettir.” Ben ise bu vahim tabloyu hayretle izliyordum, bu kızışmış nutuktan sonra nazikçe müsaade alarak sordum: Kardeşim haklısın, peki sen niçin eskimez yazımızı öğrenmiyorsun?

Cevabı arayalım.

Popüler roman yazarı Solmaz Kamuran’ın yeni çıkan Tefrika-i Müteferrika adlı romanıyla ilgili bir mülakatına rastladım. Eski yazı bilmiyorum diyor. Muhabir sormayı ihmal etmiş: “Peki ne’ceden malumat edindiniz? İlk defa İslam harfleriyle bir çok ölümsüz eseri neşreden bu büyük adam nasıl anlaşılabilirdi.”

Harfimizin sonra da lisanımızın çileli serüvenini bilmeyenler için mesele yok. Onlar tekrar tekrar kullandıkları ‘şey, yani ‘ ile düzgün cümle kurmaya çalışsınlar. Bunların da Arapça olduğunu bilip kullanmaktan imtina etseler demek ki kekemelik gitgide artacak. Islah-ı hattan tebdil-i hurufa, yani harf inkîlabına, oradan da uydurukçanın sahiplenilmesine Türkçe’nin çilesi bilinmeden ‘kendi iklimimizin lisanını’ konuşmamız mümkün olmayacak.

Kur’an’la ülfeti koparılan dilin, ızdırabını hakikaten hissedenlerden biridir Seyyid Taha Efendi. Gelişmeleri dertlice takip etmektedir. Nihayet meşum karar çıkar: ‘Yarın Latinlerin alfabesiyle yazılacak’. İslam harflerine getirilen yasağa bu mahzun gönül dayanamaz daha da beterine şahit olamadan Hakk’a yürür.

Yüklendiği dava ‘ad’ına koşturup muhtevasını unutanlara bir kırgınlıktır bu. “Niçin bu hâldeyiz”in cevabını Azmi Özcan Hoca gayet sarih bir surette özetliyor: Osmanlıca öğrenmeyi tehdit gibi gören bir neslin devamıyız. Bir başka hocamızı ziyarete gidince “okumayı bilmek yetmez, yazmasını da öğren, inat et bir süre Frenk yazısını kullanma, sökersen notlarını kat kat hızlı tutarsın” diyerek kızıyor.

Akif’in en yakın dostlarından Fuat Şemsi yaşananların ardında bir başka münzevi olarak şöyle not düşer: Ayrılırsa eğer din ile dil/ Bir başka millet olur o nesil. Bizim nesli kasdettiği ortada: Sadeleştirip un ufak edilmemiş bir eser elimize düşmeyegörsün. Tek sayfa okumadan evvel ilk söz : “Çok ağır” olacak. Kısasü’l Enbiya ve hatta Safahat bile. Ardından o eski çatık kaş: “Sen hafifsin” diyor.

Muzdarip bir müellif olarak Osmanlı Vesikalarını Okumaya Giriş kitabında Mehmet Eminoğlu şöyle sesleniyor: “Bu bir gönül çağrısıdır. Osmanlı Vesikalarını okuma arzusu, baba ve ecdattan haber alma arzusudur. Dünü bilme hevesidir.” Mamafih sadece araştırmacıları değil herkesi İslam harflerini öğrenmeye davet ediyor.

Bu çağrı zihnimde derin tesirler uyandırdı. Yetiştirdiği istikamet sahibi sayısız hocaefendi vesilesiyle yâdı hiç bitmeyen Mahir İz Hoca talebelerine, bir sünneti farklı şekilde ihya ederek, en az 10 kişiye eskimez yazımızı öğretmelerini şart koşuyor. Bu halka böyle sürmüş olsaydı ‘köle’likten kurtulabilirdik.

Bir başka teklifi de acizane ifade etmek istiyorum. Romanlarıyla kitlelerin gündemini belirleyen, kadime vurgu yapan, tarihi deşen yazarlarımız; mesela aklıma ilk İskender Pala geliyor. Yeni bir kitabını Osmanlı Türkçesi ile yayınlasa, hadi olmadı yarısını bu şekilde hazırlanabilir. Şayet bu maliyetli bir risk ise entelektüele yakışan da budur zaten. Bari bir mektup yerleştirip latinize halini vermeyerek meraka vesile olsunlar.

Popüler endişeleri umursamayarak eski harflerimizle kitap neşredenler büyük teşekkürü hak ediyor. Bunu Üsküdar’da yıllardır sürdüren Asitâne, bir devre meydan okuyor. Kubbealtı bulunmaz eserleri yeniden sunuyor karin-i kirama. Ve bir elin parmaklarını geçemeyen diğerleri.

‘Ya okuyan ol, Ya okutan ol….Sakın beşincisi olma.’ Peki biz kaçıncıyız?

Osmanlıca öğrenmeyi tehdit gibi gören bir neslin devamıyız..


GENÇ'ın Yazısı.