Alpaslan Öngel / Genç Haber Merkezi
 
Arkadaşın vesilesi ile yolum Şile’ye düştü. Akşam kalacak yer de hazırdı. Arkadaşın Şile yakınlarında Kızılcık adında bir köyde evi vardı. Mevsimlerden kıştı fakat orası kışın daha güzel oluyormuş. Şile’ye gidecek bol bol fotoğraf çekecektim. Çantamı hazırladım ve akşama doğru yola koyulduk. 
 
Otobüs çok kalabalıktı. Çok fazla yolcu vardı. Bir de üstüne trafik olunca insanlar gergindi. Birçok kez otobüste yer tartışması, şoförle tartışma yaşandı. Ben ayaktaydım, sırt çantam da ağırdı fakat ben bayağı sakindim. Çünkü yolculuğa alışkınım hiç garipsemem bu durumları. Ben camdan dışarıya bakıyordum şoför radyodan çok güzel bir kanal ayarlamış ben de çalan şarkıları dinliyordum hafiften de yağmur çiseliyordu. 
 
Uzun bir yolculuktan sonra Şile yakınlarında bulunan Kızılcık köyüne vardık. Güzel bir köydü. Akşam karanlığında varmamıza rağmen karanlık köyün güzelliğini kapatamamıştı. Arkadaşın dedesine ait olan ev güzeldi. Eve girdik elektriği, suyu açtık. Ev buz gibiydi sobayı yakmamız lazımdı. Sobanın içinde eskiden bulunan külleri döktük. Bir eksik daha vardı. Odun kesmemiz lazımdı. Baltayı aldık odunları sobaya sığacak şekilde küçük parçalara ayırdık. Soba yakmasını ikimizde biliyorduk. Odunlar yavaş yavaş yanmaya başladı. 
 
Sobanın verdiği sıcaklık başka oluyor. Uzun süre olmuş sobanın ateşinde ısınmayalı. Memleketimde hava çok soğuk olur. Ellerim, kulaklarım donardı. Eve gelince ilk koştuğum yer hep soba olurdu. Sabah üstünde çay tüter, ekmek ısınırdı. Ailecek sobanın yanında kahvaltı yapılırdı. Yine akşam olur sobanın üzerinde çay tüter, kestane pişerdi. Kış fazla sürerdi hayliyle sobada hep çay tüter, ekmek pişer, sobanın sıcaklığı ile aile sıcaklığı birbirine karışırdı. Eğer sobayı anlatmaya kalkarsan galiba Şile’yi anlatamayacağım ben en iyisi ana konuya geri döneyim. 
 
Sobayı yaktıktan sonra yanımızda getirdiğimiz yiyecekleri yedik. Sobanın üzerine çayı bıraktık. Ekmekleri ısıttık. Bol bol muhabbet ettikten sonra uyumaya karar verdik. 
 
Sabah oldu. Uyandık kahvaltı yaptık. Köydeki komşular bize çörek getirdiler, bir ihtiyacımız var mı diye sordular çok sıcakkanlı insanlardı. Kahvaltımızı yaptıktan sonra otobüsümüze bindik ve Şileye doğru yola koyulduk. 
 
Şile’ye vardığımızda bizi Şile kalesi karşıladı. Şile gerçekten de çok güzel bir yerdi. Bol bol fotoğraf çektim. Oradan sahile doğru ilerledik. Bu havada insanlar gelmiş “Surf Kite” denen bir spor yapıyorlardı. Biraz onları hayretle izledim fakat sağ olsunlar güzel fotoğraflar çekmeme vesile oldular. Sonra Şile fenerine doğru yol aldık. Çok büyük bir fenerdi. Dünyanın ikinci, Türkiye’nin en büyük feneriydi. Sultan Abdülaziz tarafından 1856 tarihinde inşa ettirilen Şile Feneri, Kırım harbinde, Karadeniz’den İstanbul boğazına girecek gemilerin yollarını bulabilmeleri için yapılmıştı. Çok görkemli bir fenerdi 60 m yükseklikte ve ışığını 35 mil uzağa gönderebiliyordu. 
 
Şile’yi uzun bir süre gezdikten sonra gitme vakti gelmişti. Biletimizi aldık ve yine yola koyulduk. Otobüste fotoğraflara baktım bayağı fotoğraf çekmişim. 
 
 
 
 
 
 


GENÇ'ın Yazısı.