Fotoğraf çekmek için yolum Fatih taraflarına düştü… Uzun uzun gezdim tarihi yarım adayı. Ara sokaklara girdim. Çıkılması zor gözüken tepelere çıktım. İstanbul’un kabinde uzun uzun gezdim. Eskilerden kalma dükkânlara uğradım. Esnaflar eski hatıralarını anlattılar uzun uzun…

En çok çocuklar gülüyordu. Fotoğraflarımı çocuklar süsledi. Dört çocuk pencerelerden gülümsüyor, biri kamyonetin tepesinden poz veriyor, diğeri babasına sımsıkı sarılmış ayrılmak istemiyordu. Ama devamlı gülüyorlardı. Belki o yüzdendi bu dünyaya tebessüm etmemiz. Belki de bu yüzden bu geçimsiz dünyada hayata sımsıkı sarılmamız. 
 
Onlar güldükçe sizde gülüyorsunuz. Çocuklardan ayrıldıktan sonra Fatih pazarına “gel vatandaş gel”  sesleri eşliğinde girdim. Bayağı büyük bir pazardı. Akşamüzeri olmuş manav çadırlarına takılan lambalar güzel bir ışık saçıyordu. Domatesin kilosu ne kadar ağır gelse de insan sesleri birbirine karışmıştı. 
 
Pazardan ayrıldıktan sonra fotoğraf çekmeyi bırakıp Üsküdar’a doğru yol aldım. Vapurda fotoğraflara baktım bayağı fotoğraf çekmişim o gün bayağı şanslı bir günümmüş. Bazen fotoğraf çekmeye giderim ve eli boş dönerim. Bu gün o günlerden değildi… 
 
 
 
 
 
 
 


Alpaslan Öngel'ın Yazısı.