Yıldırım Karabel

Bu yazı  ne bir savaşı ne de bir esareti konu alır. Bu yazı değerlerimizin bir bir intiharını anlatır. Hayatın dar kalıplarından kurtulmak için saklandığımız sığınaklarda nasıl da vurdular bizi. Bu yazı ne bir savaşı ne bir esareti konu alır. Bu yazı bize bizim elimizle sıkılan kurşunu anlatır.

Zaman akıp giderken şu fani dünyada iş ve ev arasında sıkışıp kalmıştır ülkem insanı. Masum mu masum, biçare mi biçare. Yaratılışın gayesi çalışıp eve ekmek getirmek, artan kalan zamanlarda ise dinlenmek olduğunu zannedip, akşam işten gelince hemen atar kendisini bir dizinin kollarına. Sıkılmıştır evin hanımı akşamı iple çekiyordur, acaba bu bölüm de ne olacak diye bir takım öngörülerde bulunmuştur komşuyla.
 
Akşam olunca dizilip üstad-ı Pir’in (televizyon) karşına izlerken öyle bir dalarız ki ona, başımızı oynatmadan gözünün içine bakarız, hem öyle bir bakarız ki en sevdiğimizin gözlerine bakmamışızdır o kadar. O derece kaptırırız ki kendimizi, zıplayıp televizyonun içine, olaylar daha fazla büyümeden “durun siz kardeşsiniz”!!! diyesimiz gelir.
 
Bir tarafta fakir ama gururlu Anadolu çocuğu biz varızdır her zaman diğer tarafta zengin ama onursuz insanlar. Önce iyinin tarafı ederler bizi sonra onun üstünden gönderdiler bütün isteklerini.  
 
Yani sen iyi bir insan olmalısın ama banker bilo gibi, her seferinde sana kazık atan insanlara ilk fırsatını bulunca sende atmalısın kazığı. Öyle yani, kandırmayalım kendimizi, bizde düşman olmadık mı başlık parası yüzünden kızını sevdiğine vermeyen, elinde 99’luk tesbihiyle başköşeye oturup, sinirlenince -ben camiye gidiyom!- diyen gaddar babaya.  Dilimize öyle öyle peydah olmadı mı, -ne gelirse ya hacıdan ya hocadan- sözleri.  Mesela gözüm atlaya zıplaya feth ederken tek başına bir kaleyi Cüneyt abi, köreltmedi mi bütün tarih bilincimizi?
 
Evet, bu sahneler eski Yeşilçam dizilerinin bir takım düzmeceleriydi. Şimdilerde de o zihniyet çok değişmedi.  Sadece başına post gelip biraz modernleşti, başlık parası kalktı mesela, şimdilerde gençler önce flört ediyor –kısmetse- sonra evleniyorlar. Kadınlarda çok modernleşti, yani anla işte postmoderleşti “umutsuz ev kadınları” dizilere sığındılar,  “Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin çünkü kâfirler topluluğundan başkası Allah’ın rahmetinden ümit kesmez”(Yusuf 87) ayetinden habersiz.
 
Yani gözüm iyi bir yöntemdi. Eğer birilerine bir şeyler anlatmak, galeyana getirip çıngar çıkarmak, toplumu yozlaştırmak, ahlaksızlık aşılamak, düşünmeyi unutturmak ya da bir ideolojinin propagandasını yapmaksa amaç, diziler iyi bir yöntemdi. Ülkemizde yapılan araştırmalara göre 50 milyonu bulan izleyici kitlesi, dile kolay 50 milyon insan. 50 milyon insanı bir araya getirebilir misiniz? Hangi konferans salonuna ya da hangi stadyuma sığdırabilirsiniz? Ama bunu bir diziyle başarabilirsiniz.
 
Evet, epeydir bunu çok iyi fark etmiş olmalı ki birileri, bir törpü gibi kullandılar yıllarca dizileri. Biraz ahlakımızdan, biraz kültürümüzden, biraz değerlerimizden, biraz benliğimizden, çokça da geçmişimizden anlayacağın durmadan bizden törpülediler.
 
Yani gözüm masum değiliz aslında, denize düşünce sarılacak tek şeyin yılan olduğunu sandığımız gibi mesela, çaba sarf etmeksizin sarıldık kumandaya. Gündelik hayatın vermiş olduğu sıkıntılara karşı, el açıp mahzar olmak için ilahi lütufa, sığınmak yerine kitaplara, bir dost meclisinde sohbet yerine, bir sığınak gibi tıkadık dizilere kendimizi. Her ölü gibi farkında değildik ama bir bilsen “sığınaklarda vurdular bizi.”
 
    


GENÇ'ın Yazısı.