Abdulaziz Karakuş / Genç Haber Merkezi
Bundan tam 1000 yıl evveldi oğlum, mevsim kıştı, ama insanlar sıkıntıdan kan ter içindeydi. O zamanlar da seçimler yapılır, halk kendi başbakanını kendisi seçerdi. Biliyorsun, ülkemiz kurulduğunda bizlere, seçme ve seçilme hakkı verildiği için, gayet demokratik ortamlarda seçimlerimizi yapardık…
Dava adamı…
İşte bahsettiğim 1000 yıl öncesinde de seçimler yapılmış, Başbakan Necmettin Erbakan adında nur yüzlü bir adam olmuştu. Ona, dava adamı diyorlardı, oraya büyük mücadeleler sonucunda geldiğinden. Dertliydi, ülkesinin derdiyle dertlenmişti. Neden diyordu, Avrupa bu kadar gelişmişken biz böyle geri kaldık, neden? Profesördü, makine mühendisiydi, zekiydi, enerji doluydu…
Önüne her seferinde taş koydular, yapamazsın dediler, siyaseti yasakladılar, onun kalbini çok kırdılar ama o hep gülümsedi. Her daim ümit var oldu, çevresinde pervane gibi dönen gençlere de o ümidi aşıladı. Emri altındaki komutanlardan hakaret işitti, medya her sorduğunda o ‘askerle aramızda bir sorun yok’ dedi.
Bir resepsiyonda Erbakan`ı gören Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir, elindeki kadehi sıkıca tutarak kendisine yaklaşıp şöyle diyor: "Sayın Erbakan, sürekli olarak askerlerle her konuda mutabık olduğunuzu söylüyorsunuz. Şunu iyi bilin ki biz sizinle mutabık değiliz."
Evet, ne Güven Erkaya ne diğer komutanlar ne de merkez medya onunla mutabık olmadılar, onu istemediler. Bütün enerjilerini onu göndermek için sarf ettiler, irtica dediler, mürteci dediler, laiklik, Atatürk ilke ve inkılapları dediler, allem ettiler güllem ettiler istifa ettirdiler…
Bu kapışmalara aldanma…
Dinle oğlum, bugünlerde birbirlerine düşen şu iki gazeteci var ya, işte onlar 1000 yıl önce can ciğer arkadaşlardı. Birbirlerinden habersiz tuvalete dahi gitmezlerdi. O günlerde bunlar ülkenin en büyük gazetesinin başındaydılar. Ülkenin ellerinden kaçtığını düşünen komutanlardan, talimat alarak haber yaparlardı. Acımasızdılar, sadece kendi çıkarlarını düşünürlerdi, bu çıkarlar uğruna nice yuvayı yıktılar, binlerce gencin geleceklerine ipotek koydular…
Bana ablanın gözyaşlarının sebebini soruyordun, o zamanlar küçük olduğun için anlamazsın diye anlatmıyordum. Şimdi kulaklarını aç ve dinle, üniversite konusu her açıldığında gözyaşlarına boğulan ablanın ağlamasının müsebbipleri bugünlerde birbirine düşen bu zevatlardır. Ağabeyin üniversiteye gitmek istediği hâlde, neden gidip itfaiye eri oldu sanıyorsun…
Tanı oğlum, bu zevatları. Tanı, ama içini onlara karşı kinle doldurma. Düşmanlık etme onlara karşı, bilmiyorlardı de, bilmiyorlardı… Unutma, biz aldandığımızda aldatmadığımız gibi, zulme uğradığımızda da zulüm etmeyiz.
Onların birbirlerine düşüp, kirli çamaşırlarını dökmelerine bakma. Aldanma onlara, dün birlik olup saldırdıkları gibi şimdi de yapabilirler. Yeter ki, ortak bir çıkar noktası yakalasınlar. Bir zamanlar Başbakanın eşinin örtüsünü, Türkiye’nin modernliğine yakıştırmayan beynin, şimdi aynı örtü üzerinden modernliğin tarifini yapmasına aldanma…
Uyanık ol oğlum, uyanık. Uyanık ol ki, önümüzdeki bin yılın haritasını onlara kaptırmayasın…
Abdulaziz Karakuş'ın Yazısı.