TBMM, yeni anayasa için düğmeye bastı. Tarihimizde ilk defa silah ya da postal gölgeleri altında olmaksızın, farklı kesimleriyle halkımızın taleplerini ciddiye alabilecek bir anayasayı yapma fırsatı yakaladık. Bu fırsatı ciddiye almamız gerektiğini düşünüyoruz. Sözümüz varsa söylemeli ve elimizden gelen katkıyı yapmalıyız. Katkımız kapakta ifade ettiğimiz gibidir: Yeni Anayasa ahiretimizi de düşünmelidir. Madem insan hakları ve özgürlük odaklı bir anayasa hedefleniyor, fertlerin bu en önemli ihtiyacı göz ardı edilmemelidir.

Geçtiğimiz ay TBMM Başkanı Cemil Çiçek, e-posta adresleri bulunan 14 bin 593 derneğe mesaj gönderdi ve yeni anayasa yapım sürecine aktif katılım çağrısında bulundu. Şu an yürürlükte olan 1982 Anayasası, Çiçek’e göre, bugüne kadar yapılan çok sayıda değişikliğe rağmen üzerindeki “askeri vesayet gölgesini” ve “darbe anayasası” imajını atamadı ve halk tarafından benimsenmedi. O yüzden yeni bir anayasa gerekiyor ve meclisin son seçimlerle %95 oranında bir temsil gücüne kavuşması yeni anayasa yapımı için elverişli bir zemin oluşturuyor.

Buna ilaveten sivil toplumun katkısı, ortak aklın harekete geçirilerek her kesimin sürece katılımının sağlanması noktasında meclis başkanlığının attığı olumlu adımlar sürecin sağlıklı işlemesi noktasında ümitleri artırıyor. Kurulan uzlaşma komisyonunda her partiden temsilci bulunması ve bu komisyonun bir yol haritasında mutabık kalarak çalışmalara başlaması tarihi bir fırsat aslında. Bu fırsat, tarihimizde ilk defa silah ya da postal gölgeleri altında olmaksızın, farklı kesimleriyle halkımızın taleplerini ciddiye alabilecek bir anayasa yapım sürecini baştan sonra kotarma fırsatıdır.

Bu yüzden TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in Aralık sonuna kadar herkesi, yapılacak yeni anayasaya katkı yapmaya davet etmesini ciddiye almalıyız. Çiçek bu tarihten sonra kimsenin bir şey söylemeye hakkı olmadığını kaydediyor ki haklı. Madem öyle, biz de GENÇ Dergisi olarak bu toplumun parçası olarak durumdan vazife çıkardık ve yeni anayasa sürecine kendi çapımızda katkıda bulunmaya karar verdik.

BİZE YASA YAZIYORLAR, HABERİMİZ OLMASIN MI?

Yapacağımız katkı nihayetinde sivil toplumun taleplerini dillendirmesi nevinden küçük bir katkı olabilir. Her maddeyi ayrı ayrı ele alıp, ayrıntılı bir çalışma yapmak bize düşmez. Buna ne uzmanlığımız yeter, ne de böyle bir şey işimizdir. Bize düşen öncelikle aynı yolda yürüdüğümüz, aynı yere baktığımızda gözlerimizin parıldadığını hissettiğimiz arkadaşlarımızla beraber yeni anayasayı önemsediğimizi göstermektir. Anayasanın yazılması sürecinin nasıl işlediğini öğrenmek, bu süreci öncesi, sonrası ve tartışmaları ile gündemimize almak, hatta böyle bir meselede ne denildiğine dikkat kesilmek bile yeterli olabilir. Gençler olarak yaşadığımız toplumun meselelerine bigâne değiliz.

Tamam, teknik detaylara kafa yormayalım, ama kimin neyi, niye istediğini anlayalım, insanların anayasa sürecinde neyin kavgasını verdiğini atlamayalım. Bu neden önemlidir? Çünkü yazılan anayasa, bizler yetişkinler sınıfına girdiğimizde doğrudan etkisini hissedeceğimiz bir metin olacak. Bu metnin oluşma sürecini en başından bilir ve takip edersek, ileride siyasi hayata katılım süreçlerimizde bunun faydasını görebiliriz. Eğer nasıl bir toplumda yaşadığımızı önemsiyor ve neyin kavgasını vermemiz gerektiğini dert ediyorsak tabii… Diğer türlü zaten anayasa yazılacak, birileri kendi önceliklerini millete dayatacak ve dayatmalarla yaşamaya alışmışlar için yine bir şey fark etmeyecek. Evet, fark etsin istiyorsak, önemsememiz, bilmemiz, anlamamız ve teklif getirmemiz lazım.

Yazılan anayasa, bizler yetişkinler sınıfına girdiğimizde doğrudan etkisini hissedeceğimiz bir metin olacak. Bu metnin oluşma sürecini en başından bilir ve takip edersek, ileride siyasi hayata katılım süreçlerimizde bunun faydasını görebiliriz. Eğer nasıl bir toplumda yaşadığımızı önemsiyor ve neyin kavgasını vermemiz gerektiğini dert ediyorsak tabii

ANAYASA NEDİR?

Önce anayasa nedir bir bakalım. Türk Dil Kurumu Sözlüğü’ne göre anayasa, “bir devletin yönetim biçimini belirten, yasama, yürütme, yargılama güçlerinin nasıl kullanılacağını gösteren, yurttaşların kamu haklarını bildiren temel yasadır.” Bir anayasa hukuk kitabında ise anayasa normlar hiyerarşisinde en üst sırayı işgal eden, kanunlardan farklı ve daha zor bir usûlle konulup değiştirilebilen hukuk kurallarının bütünü olarak tarif edilmiş. Her iki tarifin de oldukça resmi bir muhtevası olduğu söylenebilir. Ama bu tariflerden anlaşılan en önemli nokta anayasanın bütün yasaların üstünde amir olarak norm yasa vazifesi görmesidir. Demek ki anayasa devletin nasıl örgütlenmesi gerektiğini belirleyen ve farklı organlar arasında görev ve yetki dağılımı yapan amir bir metindir. Ama anayasanın bundan daha önemli bir işlevi var ki esas onu bilmemiz yeni anayasa sürecine bakışımızı ve dolayısıyla katkımızı doğrudan belirleyecek bir önemdedir. Bu işlev anayasanın devleti ile vatandaşı arasında bir sözleşme niteliğinde olmasıdır.

ANAYASA BİR SÖZLEŞMEDİR

Yeni anayasanın yapım sürecinde dikkat etmemiz ve kollamamız gereken –ki aslında bunu bütün siyasi süreçler için düşünebiliriz- devletin vatandaşına hizmet etmek için oluşturulmuş bir yapı olduğunu bilmektir. Kutsal devlet anlayışı, bir takım tarihi, konjonktürel ya da milletimize has durumlardan ötürü ortaya çıkmış bir kavram olabilir. Bununla kastedilen manayı doğrudan reddetmek çok zaman yanlış anlamalara neden oluyor. Biz devleti kutsal görenlerle uğraşmak yerine devlet denen yapının fertlerin hayatına hizmet için oluşturulmuş bir organizasyon olduğunu, bu organizasyonu etkin, doğru ve adalet prensiplerine göre kullanmanın fertlerin hayatlarını her anlamda olumlu etkileyeceğini savunmanın daha doğru olacağını düşünüyoruz. İşte anayasa sözleşme niteliği ile bu yaklaşımın hayata geçirilmesi açısından çok önemli bir role sahiptir. Anayasa hizmetçi devlet ile vatandaş arasında bir tür sözleşmedir.

Sözleşmenin bir tarafında güçlü devlet diğer tarafında ise zayıf fert vardır. Fertlerin haklarının, güvenliklerinin ve geleceklerinin teminat altında olması devletin güçlü olması ile kaimdir, bunu herkes anlayabilir. Dolayısıyla devletin güçlü olmasını yadırgamayız. Yadırganacak olan güçlü devletin, gücünü kendisine çizilen sınırların dışında kullanma durumudur ki bu durumun her zaman ihtimal dâhilinde olduğunun yakın siyasi tarihimizde oldukça çok örneği bulunmaktadır. Devletin gücünün istismar edilmemesi sorunu bütün yasaların üzerinde amir yasa hükmündeki anayasanın muhtevasına bağlıdır. Anayasa, vatandaşı önceleyen bir mantık ile devletin sınırlarını çizecek, karşılıklı hak ve sorumlulukları belirleyecek en etkin araçtır.

Vatandaşın daha mutlu ve huzurlu bir hayat yaşamasına hizmet edecek, devleti zayıf vatandaşına karşı değil, vatandaşını güçlü devlete karşı koruyacak, fert ile devlet arasında uyumu amaçlayacak bir anayasa şu hayatta bulunuşumuzun en önemli gayesi olan ahiretimizi kurtarma, ne yapıp edip Müslüman olarak can verme derdimizi göz ardı etmesin.

 

ANAYASA BİZİ DÜŞÜNÜYORSA...

Eğer anayasa fertlerle devlet arasında bir sözleşme ve devlet de bu sözleşmenin bir tarafında vatandaşına hizmet için oluşturulmuş bir yapılanma ise bizim yeni anayasa ile ilgili çok açık ve net bir teklifimiz var: Yeni anayasa bizim ahiretimizi de düşünsün. Eğer yeni anayasa fert odaklı olacaksa, fertlerin bu en önemli ihtiyacı göz ardı edilmesin.

Vatandaşın daha mutlu ve huzurlu bir hayat yaşamasına hizmet edecek, devleti zayıf vatandaşına karşı değil, vatandaşını güçlü devlete karşı koruyacak, fert ile devlet arasında uyumu amaçlayacak bir anayasa şu hayatta bulunuşumuzun en önemli gayesi olan ahiretimizi kurtarma, ne yapıp edip Müslüman olarak can verme derdimizi göz ardı etmesin. Çok mu uçuk geldi? Gelmesin. 1982 Anayasası’nda “Gençliğin Korunması” adlı bir bölüm var. 80 öncesi olaylardan ağzı yanan devlet aklı, “bilcümle zararlı cereyanlara” karşı anayasaya böyle bir hüküm koymuş, bu uçuk gelmemiş de, bizim ahiret endişemiz mi uçuk gelecek? Bakın 58. Madde ne diyor:

“Devlet, istiklâl ve Cumhuriyetimizin emanet edildiği gençlerin müsbet ilmin ışığında, Atatürk ilke ve inkılâpları doğrultusunda ve Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü ortadan kaldırmayı amaç edinen görüşlere karşı yetişme ve gelişmelerini sağlayıcı tedbirleri alır.”

Devlet gençlerin yetişme ve gelişmesini önemsiyor ve bunları sağlayıcı tedbirleri alma ihtiyacı hissediyorsa, yetişme ve gelişmenin, küresel dünya ile rekabet edecek, ülkemizin her alanda ileri gitmesine vesile olacak bir muhtevada yeniden oluşturulmasına da sıcak bakmalıdır. Yetişme ve gelişme, sadece bedenin değil ruh ve karakterin de belli değerler etrafında şekillendirilmesini içermelidir. En önemlisi de yetişme ve gelişme, küresel kültürün ve vahşi kapitalizmin herkesi aynileştiren, bilinçsiz, dertsiz, sıradan küresel vatandaşlara dönüştüren saldırısına karşı koyacak bir bilinçle ele alınmalıdır.

En büyük cehalet bu dünyaya niye geldiğini bilmemektir. Niye geldiğini bilmeyenler nasıl yaşayacağını ve neyi önemseyeceğini de kestiremezler. Ahde vefayı, sadakati, dürüstlüğü, yardımlaşmayı, kardeşliği, edebi, vatan ve milleti niye sevmemiz gerektiğini öğrenmeyenler, bir zaman sonra en büyük hayali yurtdışına kapağı atmak olan, “Çanakkale gibi bir savaş çıkarsa ülkeyi terk ederim” diyen, iddiası sadece “iddaa”dan ibaret nesillere dönüşürler. Bu memleketin, şehitlerin bize emanet ettiği topraklar, evladımızın bu topraklara layık evlatlar olarak kalmasını istiyorsak yapmamız gereken, bu toprakları baştan aşağı yuğurmuş öte dünya bilincini “yetişme ve gelişme tedbirlerinin” her safhasında dikkate almaktır.

Biz yeni anayasanın, milletin anayasası olmasını istiyoruz. Bunun için yapılacak olan, milleti millet yapan değerlerin her satırda gözetilmesidir. Bu değerlerin başında ise ahiret bilinci gelir. Fertlerinin her türlü ihtiyacını gözetmek devletin başlıca vazifesi ise, bizim öte dünyaya ait endişe ve beklentilerimiz de dikkate alınmalıdır. Teknik detaylar komisyonun ve erbabının işidir ama teklifimizin özü bellidir: Dinimiz, değerlerimiz ve ahiretimiz, köksüz bir etik anlayışı ve mesnetsiz bir özgürlük arayışının insafına terk edilemeyecek kadar kıymetlidir. Dinini önemseyen insanların, insan hakları adı altında olmadık edebsizlikleri anayasaya taşıma derdinde olanlar kadar kıymeti ve söz hakkı olmalıdır.
 

 

DOÇ. DR. ABDURRAHMAN EREN

ANAYASA’NIN RUHU TERTEMİZ OLMALIDIR

Anayasa, öyle bir vizyona sahip olmalı ki, insanların iç dünyalarına da etki etmelidir. İnsanların özgürlüğüne, inançlarına, vicdanına geniş yer verilmeli, bu ruha sahip olmalıdır.

Konuşan: Ali Furkan Ünsal

Bugünlerde anayasa süreci çok konuşuluyor. Yeni anayasanın neye ihtiyacı var sizce hocam?

Anayasalar bir anlamıyla hukuk belgesi diğer anlamıyla bir toplumsal sözleşmedir. Toplumsal sözleşme yönüyle anayasanın bir ruhu olacak. 1982 anayasanın ruhu toplumun geldiği şu andaki noktayı kaldırmıyor. Son otuz yılda Türkiye’de anayasa algısı çok değişti. Yeni ruh için anayasanın temel felsefesinde bir değişiklik gerekiyor. Bunun için anayasa resmi ideolojiden kurtulmalı, anayasadaki aşırı milliyetçilik vurgusu anayasadan çıkartılmalı, anayasanın devleti kutsallaştıran yönü artık bir kenara bırakılmalıdır. Anayasayı herkesi kucaklayacak ilkeler üzerine oluşturmamız gerekiyor. Tüm vatandaşları kapsayacak bir şekilde bireyin hak ve özgürlüğünü önemseyen bir anayasaya ihtiyacımız var. Anayasa, topluma bir düşünceyi dayatmamalı, farklılıkları güvence altına almalı ve toplumdaki farklı inançlara karşı hoşgörülü olmalı. Özetle eski anayasamıza yeni bir ruh gerekiyor.

Anayasa gençlere mesaj vermeli mi?

Tüm gençlerin kendini bulduğu bir anayasa olmalı. Gençlik bir şekilde bu anayasaya sahip çıkarsa devletin geleceğinin güçlenmesini sağlar. Gençliğin belli bir kısmı kendini anayasadan dışlanmış hissederse bu anayasa uzun ömürlü olmayacaktır. Genç kuşaklara hitap eden anayasa Türkiye’nin önünü açacaktır.

SİGARAYA ÖNLEM ALINMALI

MUSTAFA ÇINAR • 23

Malumunuz ki ülkemizde sigara içme kullanma yaşı gittikçe düşüyor. Benim şöyle bir teklifim var. Polislerimiz veya zabıtalarımız 18 yaş altında ki bir çocuğu gördükleri vakit müdahalede bulunabilirler. Çocuğu polis merkezine götürüp velisini merkeze gelmeleri için çağırabilirler ve çocuklarının sigara içtiğinden haberdar olup olmadıklarını sorabilirler. Bu uygulama Avusturya’da mevcuttur. Duyarlı vatandaşlarımız da bir çocuğu sigara kullanırken gördüğü vakit polis merkezine şikâyette bulunabilir.

EĞİTİME AHLAKÎ PRENSİPLER GETİRİLMELİ

SAMİ BÜYÜKKAYNAK • 34

Türkiye Cumhuriyeti devletinde yaşayan her vatandaş Türkiyeli olduğundan hareketle, her vatandaş Türk değil Türkiyelidir. Hiç kimse ahlaka mugayir olmayan kılık kıyafetinden dolayı kamu ve eğitim hizmetlerinden yararlanmasına mani olunmaz. Dini ve ahlaki prensiplerin tamamen yerleşmesi için din eğitimi anasınıfından üniversiteye kadar tüm eğitim kurumlarında en az haftada 3 saat verilmelidir. Ana gayesi hizmet olan tüm cemaatlerin devlet tarafından maddi manevi destek alması sağlanmalıdır.

 

DÜŞÜNCE SUÇ DEĞİL AMA İDAM OLMALI!

SEVDE SOLMAZ • 19

Ceza Hukuku değişmeli. Cezalar artırılmalı ve caydırıcı olmalı. İdam cezası tekrar getirilmeli. Her türlü özgürlük anayasa içine alınmalı. Başörtüsü özgürlüğü sadece üniversitelerle sınırlı kalmayıp tüm kamu kurumlarında geçerli olmalı ve bu özgürlük anayasa kapsamına alınmalı ki, YÖK’ün keyfi uygulamalarına fırsat verilmemeli. Düşünce suçundan dolayı eyleme geçmedikçe kimse cezalandırılmamalı.

 

MÜSLÜMANLIĞIMIZI TANISIN

FATİH KAYABAŞI • 25

13 yaşındaki bir kıza tecavüz edenlere adeta ‘‘aferin iyi yaptın’’ denildiği, hırsızların, katillerin toplum içine salıverildiği bir ülkede yaşamak beni bir Müslüman olarak rahatsız ediyor. Ben, Türkiye Cumhuriyeti’nin %99’unun düşündüğü gibi beni yoktan var eden bir Yaratıcının varlığına inanıyorum. O’nun yap dediğini yapmak, yapma dediğini yapmamakla sorumluyum. Ancak Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, ülkemiz vatandaşının %99’unu oluşturduğu bu Müslüman bireylere bu imkânı vermiyor, tanımıyor. Ülkeyi oluşturan bireylerin içinde kendisinden bir parça bulduğu bir anayasa mı, çoğulcu, bütün ülkeyi kapsayan bir anayasadan mı bahsediyorsunuz? Evet, bunlardan bahsediyorsunuz. Peki buysa istediğiniz, %99’unu Müslüman bireylerin oluşturduğu dediğimiz bir ülkenin anayasası sizce ne olmalı?

 

NET ÇÖZÜMLER İSTİYORUZ!

BELYA DÜZ • 19

Halkın içinden biri olarak anayasadan beklentim; insanlarımızın, komşumuzun, cami cemaatinin, etrafımızdakilerin bir şekilde bu olaya, bu anayasanın yapım ve oluşum sürecine dâhil edilmesi. Aksi takdirde bu yeni anayasanın halka dokunması imkânsızlaşır. Halka ulaşmayan şu an hali hazırda kullandığımız anayasamızın ne kadar çürük olduğunu yıllardan beri görüyoruz zaten. İçeriğe gelince; başörtüsü konusu, Türk- Kürt meselesi gibi konularda artık net bir çözüme ihtiyacımız var, bu konularla ilgili sarih maddeler gerekiyor anayasada.

 

EĞİTİM PARASIZ OLSUN

YAHYA ARSLAN • 23

Evvela yeni anayasanın gerçek manada adil bir anayasa olmasını isterim. Herkese, eşitlikten ziyade adalet sunacak bir anayasa olsun. Bir de anayasayı oluşturan ekip halkın tamamını temsil edecek bir ekip olsun. Eğitim-öğretim konusunda değişiklikler yapılmalı. Eğitim parasız olmalı, 8 yıllık kesintisiz eğitime son verilmeli mesela. İdam cezasının tekrar yürürlüğe girmesini isterim. Zina da suç kapsamına girmeli tekrar. Bir de vergiler düzenlenebilir. Herkesten kazancı ya da mal varlığı oranında vergi alınabilir. Böylece daha adil bir şekilde alınmış olur vergiler.

ANAYASAYA ‘DİNİ İSLAM’ KONULMALI!

MERYEM MERVE ŞENER • 20

Bir zümreye hitap eden değil tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını kapsayan bir anayasa olmalıdır. Sadece belli bir partinin görüşü değil tarafsızlık esas alınmalıdır. Vatandaşlar arasında ayrım yapılmamalıdır. Burası Türkiye Cumhuriyeti’dir; resmi dil Türkçe, dini İslam’dır. Anayasa’ya din ifadesi konulmalıdır. Değiştirilemez hükümler aynen kalmalı, uzlaşma sağlanmalıdır. Yeni anayasa Kürt sorununa çözüm bulmalı, devlet her türlü çocuk istismarına karşı daha sıkı önlemler almalıdır.

 

KADIN VE ÇOCUKLARA POZİTİF AYRIM YAPSIN

ABDULAZİZ KARAKUŞ • 20

Muhafazakâr bir Kürt olarak kendi hassasiyetlerimi bir kaç cümlede dile getirmek istiyorum. Bir şahsın beyni üzerinden, onlarca farklı milletin, dinin, dilin, bulunduğu bir ülkeyi 72 yıl önceki zihniyetle yönetmeye çalışmak kadar gafletli bir hal olabilir mi? Bugünün ülke koşullarıyla o günün koşulları arasındaki farkı hiç mi görmüyoruz ki Anayasadaki ilk 3 maddenin değiştirilmesine karşı duruyoruz. O günlerde insanlar ne Dindar, ne Kürt, ne Alevi, ne Ermeni ne de Yahudi olduğunu belirtebiliyordu. Gelin görün ki şimdi Kürtlerin resmi bir TV kanalları var. Aleviler artık korkmadan varlıklarını savunup devletten hak talebinde bulunabiliyorlar. Varlık vergisiyle her şeylerine el konulan gayri Müslim vatandaşlarımıza hakları veriliyor. En önemlisi de o dönemde asılan kesilen, sürgünlere gönderilen dindarlar şu an ülke yönetimini elinde bulunduruyor. Her ırktan, dinden, ideolojiden insanın kendine yer bulabildiği, kadınlara ve çocuklara yapılan pozitif ayrımcılığın genişletilerek devam ettiği insan hak ve özgürlüklerini merkez alan, katı değil esnek olan yeni bir anayasa istiyoruz.

 

 

 

 

 

 


Mehmet Köprülü'ın Yazısı.