Beni Haberdar Etmeyin!
Medya yöneticileri ve çalışanları, kendilerince haber ve eğlence değerinde olanları seçiyorlar. Bu seçtiklerini “insanlar bunları talep ediyor” ve “medya istenileni veriyor” diye sunuyorlar.
Haber alma hastası olduk çıktık. Önümüz, arkamız, sağımız, solumuz haber dolu. Her dakika cep telefonlarına gelen kalıcı bilgi değeri olmayan, zihnimizde yer etmeyen bildirimlere maruz kalıyoruz. Gazeteler, internet sayfaları sözde faydalı, bir sürü boş cümleleri bize bombardıman ediyor. Elektriğin olmadığı zamanlarda, pilli radyolardan dinlenen haberlerin hiç olmazsa bir tasnif değeri vardı. Haberin sadece haber olmadığını, aynı haberi farklı gazetelerde ve farklı internet sayfalarında okuduğumuzda anlıyoruz. Kitle iletişiminde yayın felsefesi, ülkenin baskın kültürü ve ideolojisiyle yakından ilişkili.
Bu bağlamda, medya çalışanlarının bilgiyi, haberi, eğlenceyi ve sporu nasıl tanımlayıp sundukları önem kazanıyor. Haber programlarında ve basındaki haberlerin nasıl ve neden seçildiği; haber yapılmayan olaylar ve konuların neden haber dışı bırakıldığı bu ideolojilerin çerçevesi içinde belirleniyor. Bu süreçte, seçme ve dışarıda bırakma yoluyla yanlılık ortaya çıkartılıyor. Medya yöneticileri ve çalışanları, kendilerince haber ve eğlence değerinde olanları seçiyorlar. Bu seçtiklerini “insanlar bunları talep ediyor” ve “medya istenileni veriyor” diye sunuyorlar. Halkın bu şekilde istediğini bilme ve istediğini verme iddiası oldukça geçersiz bir iddia.
Medyada verilenlerde en önde gelen ölçü “alışılagelmişin ötesinde” tanımıyla getirilmektedir. Bu ölçüye göre, köpeğin insanı ısırması değil de, insanın köpeği ısırması haber yapılmakta. Bu anlayışa göre, günlük normal meselelerimizin haber değeri yoktur; onun yerine uçlar ve en sıradışı olanlar seçilmektedir. Aslında belli sıradışıların seçilmesi sistemli bir kasıt sonucudur: Böylece istisna gerektiğinde kural yapılır ve gerektiğinde “bu istisnadır” denerek belli bir dünya görüşü işlenir. Bu uçlar ve sıradışı hadiseler de “insan ilgisi” kavramı ile açıklanmaktadır. Böylece, insan ilgisine uygun sunumlar verdikleri iddiasıyla sunduklarında haklılık, doğruluk ve gereklilik iddia etmekte ve sunulanların kalitesinin (aslında yüksek kalitesizliğin) seviyesini normalleştirmekte ve meşrulaştırmaktadırlar.
Ali Can'ın Yazısı.