Üzerimizdeki mesuliyetin ağırlığı, bizi hep tâli yollara sevk ediyor. Kolaylıklardan istifadeyi hiç bırakmadan ama kolay bir hayatı da tercih etmeden yaşama sanatının sanatkârı olmak icap ediyor.

Kendilerinden en üst düzeyde istifade edilebilecek zâtların ortamında bulunmak ve oradan aldığını başka ortamlara taşımak adına not tutmak, güzel bir alışkanlık.

Günden güne artan bu kadar çok nimetin içerisinde bulunuyorken, kabaran şükür hesabına yapılacak en hatırı sayılır ödemenin, sözü başkasına ulaştırmak olduğu kanaati söyletiyor bunları..

Bu zahmete girmemekle, bir bakıma, bilmeden, istifadeyi menfileştirme durumu da ortaya çıkmış oluyor. Zira hafızamız, hele hele her saniye başka gerekli veya gereksiz bir bilgiyle dolup taştıkça, bu iş hayli zorlaşıyor.

Kendisine minnet duyduğum, her kimden edindiysem, bu not tutma alışkanlığım, geçenlerde, üst düzey bir istifade ortamında yeniden nüksetti. :)

Oturduğum “yer”de onca ayak ağrılarıma rağmen ısrarla tuttuğum bu notları, program sonunda daha gözden geçirmeden, beraber bulunduğum arkadaşlarla birer cümle program analizi yaptık.

Ve orada, programı müdrik bir hâl ile dinlemiş kişileri tebessüme gark eden bu cümle çıktı ağzımdan:

“-Bu sohbetten anladığım şu ki: Otobanda yolculuk yasak!”

Bu cümleyi, memlekete dönüş yolunda, birkaç dosta kısa mesaj olarak geçtim.

“-Muhtetem hocamızın az önce ayrıldığım programından almaya çalıştığım en önemli nasihat: OTOBANDA YOLCULUK YASAK!”

Enteresan dönüşler oldu. Bir kısım arkadaşlar, mütereddit ses tonlarıyla, izahat istediler. Hatta tam da kendisine mesaj gelmişken arabasıyla otobana girecek bir arkadaşım, hemen arabayı sağa çekip özellikle beni aradı ve “-Uygun görülmüyorsa eski yoldan gideyim” bile dedi. :)

Dedim “-Aman ya Rabbi; teslimiyet işte bu!” :)

Anlamını tefekküre teşvik ettiklerim, kısa bir sürede, meselenin idrakine vardılar.

Hakikaten, üzerimizdeki mesuliyetin ağırlığı, bizi hep tâli yollara sevk ediyor. Kolaylıklardan istifadeyi hiç bırakmadan ama kolay bir hayatı da tercih etmeden yaşama sanatının sanatkârı olmak icap ediyor.

Hiç uğranılmamışlara uğramak, kenarda kalmışlara zihin yormak, ümidi tükenmişlerle vakit geçirip gözlerine ışık olacak kalbi bir enerjiyi kullanıma geçirmek için, doğru dürüst bir sıkıntının hakimiyet kuramadığı bu otoban hayat tarzından çıkmak gerekiyor.

Meşakkat ve sıkıntıya, çileye tâlip olmadan “adam” olunmayacağını bal gibi de bilip, bal gibi tatlı bir ömür geçirmek ancak bir tezatı temsil ediyor. İmkanları imanı ile bütünleştirme zaferine erişme arzusundaki her yüreğin, bu dünyadan ayrılışında, geride başkalarının saadeti için tükettiği bir hayatın hikayesini bırakması arz ediyor.

Kendisine fayda verecek bir eli, bir gözü, bir sözü, bir kalbi, bir gücü bekleyen sayısız ihtiyaç sahibinin idrakindeyken, bunların hâllerine hatıra geldikçe üzüntü duymayı ibadet (!) saydıran fikir yapısının çıkına koyduğu azık nedir ki?

Geçmişe bakıldığında, bu gün isminden ve yaşadığı hayattan hürmet ile bahsedilen onca insan için, hiçbir zaman, hikayelerinde, bir rahatlıktan, engelsiz, sıkıntısız, problemsiz, çilesiz bir yolculuktan bahsedilemez.

Hatta öyleleri vardır ki, üstüne üstüne gittikleri ve onca sıkıntıya rağmen derdini çektikleri zor işlerden zaman zaman bazı rahatlıklara eriştiklerinde, bunu Hak Teâlâ’nın bir nasip ayarını kısma cezası olarak addedip, tevbelerini çoğaltmışlardır.

Bu dünyadan güle oynaya cennete gitmek... Sadece şehit olanlara, o da son anlarındaki samimiyet ve ihlasa terazi vurularak bahsedilen mutlu yolculukların biletini bu devirde almak zordan çok daha zor.

Bu bağlamda, “-Biz dünyaya gözyaşı dökmeye, akan gözyaşlarını da dindirmeye geldik.” diyen bir büyüğün de bu cümlesinin de eli öpülür…

“-Öyle bir derdi olmalı ki insanın, o derdi geceleri uykularını kaçırmalı..”nın da..

Çukurlara düşen emekleri, çamurlara bulanan hamleleri, üstüne kış düşmüş zamanları olmalı insanın. Çeşmesi olmayan yollardan geçmeli susuzken. Sabahı, güneşi olmayan odalarda beklemeli.

Şırıngaya tek tamla kan vermeyen bitkin vücutlarda gezinmeli ruhu insanın.. Gıdasızlıktan şehir görememiş gözlere, mutlu bir diyar olmalı.

Azıcık rahata eriştiğinde de, istiabı en isabetli bilen Rab’den ecir ummak üzere, istedikçe de istemeli.

Hayat yolculuğun, otobanda mı geçiyor? Ölümden önce ilk çıkış, bir fikir ileride; ver kardeşim sinyalini, geldin bile… :)


Halit Yasir Özoğul'ın Yazısı.