Size de Gelmezsek, Kime Gidelim?
Mart 2012 Yazı Atölyesine Gelen En İyi Yazı
Ümmü Gülsüm Şahin
Bugün kendi iç dünyamıza dönüp baktığımızda birçok şeyin eksikliğini görüyoruz. Gönlümüzde yer eden onca insan ya sevilerek, ya da kötü duygularla akıllarımızda kalıyor. Tabii her insanın kalbimizde illaki bir kırığa mal olduğunu da belirtmek gerek. Ama derin kırıkların mesulleri her zaman dini yönü ağır basan insanlar oluyor. Birini Allah için seviyorsanız eğer, kalbinizdeki yeri bambaşka oluyor. Tabii aynı oranda da açtığı yaralar derin izler bırakıyor.
Toplumun büyük bir çoğunluğu ailesinden dini anlamda neredeyse hiçbir eğitim görmeden büyüyor. Anne babasından görmediğini belki başka yerlerden buluyor. Ama bu ya çok geç oluyor ya da ön yargıyla kabullenmiyor. Tabii bu aşamaya gelene kadar yolda karşılaştığı engeller çoğu zaman mücadele etmeyi bıraktırıyor insanlara. Ya aramıyorlar kaybettiklerini, çünkü kaybettiklerinin farkında değiller. Ya arıyorlar fakat doğru yöntemi bilmiyorlar, bu da zaman kaybı ve umut kırıklığı oluyor. Ya aradıklarını bulduklarını zannettikleri kesimler onları geri püskürtüyor. Ya da buluyorlar fakat kıymet bilmiyorlar.
Kalbinde küçük de olsa bir iman taşıyan her insan ömrünün her döneminde olmakla birlikte, belli bir döneminde mutlaka dinini öğrenmek ve yaşamak gereksinimi hissediyor. Bu tâbi bir durum olduğundan sahibini de bir arayışa yönlendiriyor. Kimi zaman lise ve üniversite yıllarında karşılaşılan cemaatler, aslında insanları birçok yanlış ortamdan koruyor, salih bir çevre edinilmesine yardımcı oluyor ve şüphesiz birçoklarının hayatında vazgeçilmez bir yer alıyor ve mensuplarını güzel yerlere taşıyor. İşte bu gibi nedenlerle dinini öğrenmek ve yaşamak isteyen insanların uğrak yerleri oluyor cemaatler. Fakat karşılaşılan bazı haller birçok insanı ümitsizlik batağına geri yolluyor ve sonuç maalesef o insan için hüsran olabiliyor.(Tabii bu durum sadece cemaatler için geçerli değil.)
Bazı cemaat mensupları ‘bu kadarını yapmaya nasıl gönlünüz razı oluyor’ dedirtiyor insana. Kraldan çok kralcı olanlar gibi cemaatten çok cemaatçi olan insanlar, Allah’ın rızasını kendi çıkarlarına endeksleyen abla ve ağabeyler, cemaatin her türlü ilerleyişini sadece şova döndüren zihniyetler, karşısına çıkan her bireye koyu bir cemaatçi gözüyle bakıp adeta eleman devşirenler ve belki de tipine göre insan kabul edenler, haliyle birçok insanı geldiği yoldan gerisin geriye çeviriyor ve bilinçsiz insanları yanlış duygulara sevk ediyor.
Bu ve bu gibi nedenlerden dolayı cemaatin ‘c’sini duyunca öcü görmüş gibi kaçanlar, abla ya da ağabey denince ‘aman aman benden uzak olsunlar’ diyerek arkasına bakmadan gidenler mevcut.
İstanbul’da bir öğrenci evinde karşılaştığım bir arkadaşım vardı. Öyle güzel anlatıyordu ki ilk süreçleri. O günkü heyecanı okunuyordu gözlerinden. Ne ümitlerle gelmişti bu kapıya. Namaz kılacak, Kur’ân okumayı öğrenecek, kapanacak ve hizmet edecekti. Dinini yaşayacaktı ve kendi gibi yaşamak isteyenlere kol kanat olacaktı. Ama yukarda sayılan ‘seçkin’ kitle sayesinde ne namaz kılmaya başlamış, ne de diğer hayalleri gerçek olmuştu. Aynı durumlar nedeniyle belki de hiç olmak istemediği, ailesinin de razı olmayacağı ortamlara mecbur kalmıştı. Şimdi ne âlemde bilmiyorum.
Yine yakın bir arkadaşım aynı yerde biraz farklı fakat sonuçları neredeyse aynı süreçten geçti. İlk dönem gayet sevilen ve ablalar arasında tutulan biriydi. Yani geleceğin elemanıydı. Sonra her şey tersine döndü. Bazı hassasiyetleri nedeniyle görmesi gereken sabrı ve sevgiyi, tahammülsüzlük ve saygısızlık olarak gördü. Ve tabii yine sonuç aynı. O da yalnızlığın ceremesini acı bir şekilde çekiyor.
Bir misyonunuz varsa, bir cemaate dâhilseniz ve bir sorumluluğunuz varsa çok dikkat etmeniz gerek. Bir şeyi unutmamak lazım. Bir insan sizin aranıza katılınca size fazla bir şey katmaya bilir, hata ve yanlışlarına devam edebilir ve hemen olumlu bir gelişme göstermeyebilir. Ama siz ona bir şeyler katmalısınız. Her şeyden önce onu günah dolu ortamlardan korumalısınız. Öyle ki istese de hataya düşememeli. Salih bir çevre edinmesine yardımcı olmalı ve onu tutmalısınız. Çağın hasta ve yobaz düşüncelerinden yavaş yavaş kurtarmalı ve ona dinini öğrenmesi ve yaşaması konusunda yardımcı olmalısınız. Zaten amacınız da bu değil mi?
Metin Karabaşoğlu'ın Yazısı.