Ayşe Kurudere

Yük olarak tabir ettiğimiz strese sebebiyet veren durumlarımız illa ki oluyor. Fakat yükümüzü bir müddet bırakıp, biraz dinlenip tazelendikten sonra onlarla yeniden yolumuza devam etmek gerekir.

Hayatımızın mihenk taşlarından biri, nâm-ı diğer ömür törpüsü, hastalıkların sebebiyeti, çaresizliklerin hammaddesi, başarısızlıkların bahanesi… Karşınızda stres…

Bir profesör öğrencilerine “Stres yönetimi” konusunda ders veriyordu.

Su dolu bir bardağı kaldırıp öğrencilerine sordu, “Sizce bu su dolu bardağın ağırlığı ne kadardır?” Cevaplar 200 gr ile 400 gr arasında değişiyordu. Bunun üzerine profesör şöyle dedi; “Gerçek ağırlık fark etmez. Durum, bardağı elinizde ne kadar süreyle tuttuğunuza göre değişir. Eğer, bir dakikalığına tutarsam, problem yok. Bir saatliğine tutarsam, sağ kolumda bir ağrı oluşacaktır. Bir gün boyunca tutarsam, ambulans çağırmanız gerekebilir. Aslında ağırlık aynıdır ama ne kadar uzun tutarsanız size o kadar ağır gelir.”

Yük olarak tabir ettiğimiz strese sebebiyet veren durumlarımız illa ki oluyor. Fakat yükümüzü bir müddet bırakıp, biraz dinlenip tazelendikten sonra onlarla yeniden yolumuza devam etmek gerekir. İşten eve yahut okuldan eve/yurda döndüğümüzde sıkıntılarımızı dışarıda bırakmalı. Nasıl olsa yarın tekrar alıp taşıyabiliriz. O zaman olaya daha soğukkanlı bakabildiğimiz için aslında çok da abartılacak bir durum olmadığını da görebiliriz.

Şayet sorumluluklarınız ve üzerinizdeki stres arasında bir ilişki kuruyorsanız aşağıdaki üç şıktan birinde yer alıyorsunuz demektir:

1- Modern dünya getirisi “Süperman” a özenip, her işi kendi sorumluluğu sananlar.

2- “Çalış, Çalış Nereye Kadar! Boşver dünya dönüyor nasılsa!” diyerek sorumluluktan kaçınanlar.

3- “Ben aslında pırlanta gibi adamım da, bendeki cevheri keşfedecek adam daha doğmadı!” diyenler.

Sınıflandırmamız da 1 Numarada bulunanlar:

Süpermenler de strese maruz kalabilir. Bkz “Süperman” deki “Clark”…

Süpermen filmlerinden en az birisini seyretmişsinizdir muhakkak. Başroldeki Clark, iş ve özel hayatı sıradan olan bir insandır. Olağanüstü durumlarda, ‘benim tuvalete gitmem gerek’ der ve kapıdan çıkar çıkmaz Süpermen kılığına girerek olayların üstüne balıklama atlar. Kilit adam oradan oraya uçarak görevini başarı ile halleder. Clark’ın iş arkadaşları hayretler içerisinde kalırlar. “Vay be herife bak, ne yaman adammış” (Türk Versiyonu) derler. Olaylar çözümlenince bizim memur Clark, bitkin bir şekilde ofise girer. Süpermen gidince dönen Clark’a iş arkadaşları;

“Sen, uyu! Süpermen neler yapıyor?”

“Selam Clark, Süpermen’i görmeliydin!”

“Clark, sen hiçbir işe yaramaz mısın?” gibi ifadelerle ekşirler.
Bu hayata Süpermen mi dayanır?

Sizin de Süpermen gibi çalışıp Clark gibi muamele gördüğünüz zamanlar olabilir.

Örümcek Adam (SpiderMan) filminin müziğinde Ana Johnsson şöyle diyor:

“You say we`re not responsible
But we are, we are!”

“Sorumlu olmadığımızı söylüyorsun
Ama sorumluyuz, SORUMLUYUZ!”

Ehl-i 2 Numara olup, sorumluluktan kaçınarak strese girenler…

“Biz onların çalışabilme ihtimalini sevdik!”

Hayallerine ulaşamazlar bundan sebep hedef bile koymazlar. Bu canım ülkemin Gençlerinin başındaki en büyük illetlerdendir. Lise sona kadar tabir-i caizse yatar, son sınıfta bir sınav stresi başlar. Bir yıla her şeyi sığdırmaya çalışır. Hedef hiç realist olmamakla beraber “Tıp”dır. Buna içinden kendisi bile inanmaz. Fakat “Ya tutarsa!” Sınava yakın imkânsızlığı anlar bu sefer “seneye daha çok hazırlancağım” kararı alır fakat bu kez de “Ya bizimkiler beni dershaneye yollamazsa!” kaygısına düşer. Buyur yine stres…

Orta öğretim 3 yıl, Lise 4 yıl… İnsan her yılı o yılda halletse belki de sorun kalmayacaktır. Sadece okulda değil, normalde de “Bugünün işini yarına koymayıp, keşkecilerden olmazsak” sorun ibresi hiç’e vurabilir.

Veee… Üç Numara… Harcanmışlık stresine girenler:

Birinci grup aşırı yük taşımak zorunda kaldıkları için, ikinci grup ise hayatının sorumluluğunu almadığı için kendilerini sıkıntı ya da baskı altında hisseder. Üçüncü grubun durumuysa biraz farklı. Sorumluluk almak, yetenek ve potansiyellerini bilip bu sınırları genişletmek isterler, buna rağmen dış etkenlerden dolayı sanki kafeste gibi belirli sınırlar içerisinde kalan bir grup.

“Potansiyelim altın kafeste, boşa gidiyor aheste aheste!”

Kendinizi biraz daha göstermeniz, keşfedecek olana biraz yardım etmeniz mümkün olsa, ne millet sizin gibi cevherden mahrum kalacak, ne de “Şu gökkubbe altında bana söylecek bir söz bırakmadılar!” diye göçüp gitmeyeceksiniz.

Genç’iz, Güzel’iz/Yakışıklıyız, Enerjiğiz, Dertliyiz ama Stresliyiz de…

Hey Genç! Strese Bir “Coffee Break!” lütfen...


GENÇ'ın Yazısı.