Ömer Öztürk

BÜYÜK KAPI [1] AÇILIYOR! 5 Mart 1961 Pazar, 17 Ramazan, Toptaşı Cezaevi, Üsküdar…

Eskiler, hem de çok eskiler bu temeli bilhassa noksan kazılmış, ve deni yani noksan temeli üstüne bina edilmiş dünya hayatını dâreyn diye de isimlendirmişler, ve şâhidelerine (mezar taşlarına) de “bir kapıdan girdik, diğer kapıdan çıktık” meâline kapı aralayan, hatta aralamakla da kalmayıp açan ifadeleri – hak etsin/etmesin – hakkettirmişler. İki kapı manasını ihtiva eden Farsça dâreyn tâbiri bazı halk şairlerine “iki kapılı han” deyişini ilham ettirmiş ve sözlükleri âdeta ihya etmiştir.

Hayata dair söylenecek bir şey, tek bir şey var ise, o da onun çok ama çok güzel olduğu; onun ancak ölünce uyanılacak harikulade ve hayretengiz bir rüya[2] olmaklığıdır. Asrımızda, hayat yerine ikâme ettirilmeye çalışılan yaşam, yaştan, yaş almaktan kök alan mesnetsiz bir kelimemsidir. Allah’ın hay-y-y yani diri canlı sıfat-ı ilahisinden nefeslenen, Kur’anî esaslı hayatın yerini asla tutamamakta ve tutamayacak-tır. Zira ıslanmayı çağrıştıran yaşlanmak senelerin öyle veya böyle, şöyle veya böyle gelip geçip gidişinden başka birşeyi ifade etmemekte ve herhangi bir işleve sahip olamamaktadır.
 
Ve Bir Gün...
 
O da herkes gibi girdi bir kapıdan dünya evine. Uzun bir müddet sonra, girdiği kapıyı büyük kapı olarak vasıflandıracaktı. Çok daha uzun bir müddet sonra, ölümden de hazzedecekti hayattan hazzettiği kadar. Hazzetmese, “ölüm güzel şey, hiç güzel olmasa ölür müydü peygamber” diye berceste (seçkin) bir mısra döktürerek, derunî bir hissiyat temsili sergileyebilir miydi hiç?
 
Necipti, soyluydu; karşıyız asalete kelimelerde bile diyenlere inat âsildi; fazıldı, hem fadıldı; erdemliydi de. Muhakemeleri, tevkif olunmaları, hapsolunmaları, mahvolunmaları Kısakürek oluşundan sonra başlar.
 
Fevkâlade ve dehşetengiz bir ruhî buhran/Bir şeyhe mürid olmak, irade talep eylemek o an/Ölüm mutlak ve sakınılamaz hem de her an/ Hâdim-i lezzâttır o, katilidr lezzetlerin..
Çalar kapıyı tak tak tak muhakkak, açmasan, evde yokum desen, ahh! Bir bilsen! …[3]
 
Mezar taşına yazılmış olmalıydı: Uyuyor ebedî uykusunu bir fikir çilekeşi. Mezarında biten her ot bir tutam çileyi remzediyor. Çekmeseydi çile, olmasaydı mustarip, değer miydi yaşadığına?
 
Ahh o da ne. Ne olacak bir ışık. Aydınlatıyor. Nereyi, nereyi?. Kabrini. Yükseliyor. Nereden, nereden? Doğudan. Hangi doğudan. Büyük Doğudan.
 
Son Perde: Üsküdar’da dondurucu bir soğukta kubbeleri uğuldayan bir caminin avlusundayız. Aklın hudutlarını çoktan aşmış, binbir gece masallarını solda sıfır bırakan bir masalhâne dekoru. Caminin tam karşısında bir tarla. Ölüler tarlası. Orada ölüler hayatı teneffüs ediyorlar. Duymuyor musunuz?
   
Evler, insancıkların yaşadığı evler. Mezarları seyrediyorlar naçar; kati surette çaresiz. Kimse kalmamış. Kimisi kuşatıldıkları mahalleler gibi sessiz, ıssız, mahzun; yoklarmışçasına.
 
Güneş. Kaç kez battı buralarda? İnsan. Kaç kez üzüldü? İnsan insanı şu içimize sokasımız gelen çıkmaz sokaklar misali kaç kez çıkmazlara soktu?
 
Yaşadık bu masalhânede. Sanki hayatmışçasına yaşadığımız. Yaşamasak. Olmaz mıydı? Ayıp! Olmaz mıydı?
 
Ve Selanik Mezarlığı’nın girişinde, hemen sol köşede “ölüm güzel şey” yazıyor; buymuş meğer şu son perde ardından ibretengiz haber… Haber veriyor..
 
BÜYÜK KAPI KAPANIYOR! 19 Mayıs 1961 Cuma, 4 Zilhicce Cuma, Toptaşı Cezaevi, Üsküdar   öğleden sonra 14: 18…
 
[1] Hüseyin Tutya tarafından 1965’te neşredilen “Büyük Kapı” Necip Fazıl’ın hal tercümesini hissî ve şairane bir üslupla kaleme aldığı nâdir bir eserdir. Bu güzide güzellemenin yeniden basılması gerektiği kanaatindeyim. 
[2] Öyle bir rûya ki, en teferruatlı tâbirname bile açıklamakta âciz ve çaresiz kalakalmaktadır.
[3] Ölüm son değildir. Ahiret hayatı başlayacaktır. Ol sebeple nokta değil üç nokta…
  
Büyük Kapı-Necip Fazıl Kısakürek - 1965 - Ömer Öztürk Arşivi
 
 

 


GENÇ'ın Yazısı.