Dünya önemli bir yer. Onun ne olduğunu bilirsek, onun önemini de kavrarız. Onun ne olduğunu öğrenirsek, gerçek mahiyetini de biliriz. Onu gerçek mahiyeti ile tanırsak ona aldanmayız. Şimdi soru şudur: Dünyanın gerçek mahiyeti nedir?

iz dünyayı sevmeliyiz, diye başlayacaktım aslında. Ama biz dünyayı sevemeyiz ki… Bizim dünya ile ilgimiz her şeyimizi örnek aldığımız sevgili Peygamberimizin ilgisi kadardır. Hani ne demişti O sallallahu aleyhi ve sellem:

“Benim dünya ile ilgim sıcak bir günde yolculuk ederken bir ağacın altında azıcık dinlenen, sonra da oradan kalkıp giden bir yolcununki kadardır…”

Burası ağacın altı, biz de azıcık dinlenmeye geldik. Efendimiz böyle diyorsa böyledir.

Ama ilginç bir durum var. Evet, bizim dünyada bulunuşumuz, bir ağacın altında azıcık dinlenme miktarı kadardır. Ama ne olursa bu kısacık zamanda olacak. Ne yaparsak burada dinlenirken yapacağız. Kazandığımızı bu zamanda kazanacağız. Kaybettiğimizi de öyle… Dahası yolculuğumuzun bundan sonraki zamanının kaderini yine bu kısacık zamandaki durumumuz belirleyecek. Bu molayı vermeyenler, böyle bir yolculuk yaptıklarını bile bilemeyecekler. Biz de bir yolcu olduğumuzu burada öğreniyoruz. Aslında bir yerden başka bir yere gittiğimizi bize buradaki kısa molamızda haber veriyorlar. Geldiğimiz yer ile gittiğimiz yerin önemini ancak buradaki bulunuşumuzla anlıyoruz. Burası önemli öyleyse… Dünya tamamen ilgisiz kalınacak bir yer değil o zaman… Dünya, göz ardı edilebilecek bir yer değil.

Dünya önemli bir yer. Hatta anlatılan, var olduğu farz edilen, haber verilen yerler içerisinde görülen, şahit olunan ve var olunan tek yer. Daha ne cenneti gördük, ne cehennemi… Daha ne Araf’ı biliyoruz, ne de Sırat’ı… Kabir alemine de aşina değiliz. Haberler var, inanıyoruz. Bu ilme’l yakindir; söylediler, biliyoruz. Ama dünyayı ayn’el-yakin biliyoruz; işte, görüyoruz, dünyadayız. Burayı bize verdiler. Herhangi bir ücret ödemedik. Onu gözümüzün önünde bulduk. Kendimizi onunla farkettik. Faniliğimizi onunla bildik. Aldatıcı oluşu yürek gözümüzü açtı. Ona kanarsak, yolculuğumuzun kötü bir son ile bulacağını söylediler. İçimizden doğrular, güzeller, dosdoğru yolda olanlar onunla münasebetlerinden çıkarttılar bunu; hakk’el-yakin öğrendiler, bize de söylediler, yazdılar, konuştular, öğrettiler. Eğer dünyaya aldanmaz ve gerçek mahiyeti ile vâkıf olursak çok güzel bir sona doğru gideceğimizi müjdelediler.

Dünya önemli bir yer. Ama aldatıyor. Kendisine ram olana, hakiki güzelliği haram ediyor. Ona aldanmamak gerek. Nasıl olacak da bunu başaracağız?

Dünya önemli bir yer. Onun ne olduğunu bilirsek, onun önemini de kavrarız. Onun ne olduğunu öğrenirsek, gerçek mahiyetini de biliriz. Onu gerçek mahiyeti ile tanırsak ona aldanmayız. Şimdi soru şudur: Dünyanın gerçek mahiyeti nedir?

Dünya kötü bir yer midir? Hep anlatıldığı gibi aldatır, yarı yolda bırakır, kandırır ve tuzağa düşürür bir düşman mıdır?

Evet, dünya düşman mıdır?

Dünya düşman değildir. Dünya sevgili de değildir ama burası yegane sevileceğin sevgisine erilecek yerdir. Yarimiz işaretlerini, remizlerini, rumuzlarını, sırlarını burada gizlemiştir. Her köşe başında bir alamet bize O’ndan haber verir. Her beldesinde ayrı cilveler bize O’nun ihtişamını yansıtır. Her yer O’nundur, O’nunladır, O’ndandır. Dünya O’nun eseridir. Her eser, sahibini gösterir. Burası, sahibinin işaretlerini taşıyan, burası sahibinin izlerini köşe bucakta saklayan, burası sahibine ulaşmamız için gerekenleri kendi bağrında muhafaza eden dünyadır. O halde dünya düşmanlık yapılması gereken değil, ciddiye alınması gereken bir yerdir. Çünkü dünya vaat ettikleri ya da sakladıkları ile keşfedilmeyi beklemektedir. Bu keşif, onun keşfi değil, ondaki yolculuğumuzun keşfidir. Bu keşif kendimizin keşfidir. Dünyada yaptığımız yolculuk bizim, kendisinde kısacık durduğumuz şu zaman diliminde nereyi hak edeceğimizin belirlendiği bir yolculuk olacaktır.

Dünya düşman değildir. Dost da değildir belki, ama keşfedilecek bir yer olduğu açıktır. Orada bizim dostumuzu bulacağımız ayetler saklıdır. Bu ayetlerle, kendimizi tanıyacağız, akıbetimize giden yolu bulacağız.

Biz dünyayı önemsememezlik etmeyiz, çünkü ne kazanırsak burada kazanacağız. Ne verilecekse burada verilecek. Ne olacaksak burada olacak, neye ulaşacaksak burada ulaşacağız.

Dünya önemli bir yerdir, çünkü marjinal faydası sonsuzdur. Buranın her saniyesi, ötenin sonsuzluğunu vaat eder. O yüzden her saniye paha biçilmez bir hazinedir. Hiçbir saniyeyi feda etme lüksümüz yoktur. Gelsin geçsin diyemeyiz. Gelip geçen, sermayemizden gider. Biten bizizdir, dünyaya bir şey olmaz. Olan bize olur.

Dünya düşman değildir. Dünya sevgili de değildir ama burası yegane sevileceğin sevgisine erilecek yerdir. Yarimiz işaretlerini, remizlerini, rumuzlarını, sırlarını burada gizlemiştir.

Dünya önemli bir yerdir, çünkü bize burası yazılmıştır. Burayı veren, biz sahip olalım diye vermiştir. Kendi adına ona sahip olalım istemiştir. Dünyanın O’nun istediği gibi olması, bizim dünyaya sahip olmamızla mümkündür. Önemli görmediğimiz yere aşina olamayız. Aşina olamadığımıza vâkıf olamayız. Vâkıf olamadığımıza sahip olamayız.

Dünya sahip olunacak bir yerdir. Sahiplik bize yazılmıştır. Biz, O’nun yarattığı bir âlemde, O’nun istediği gibi yaşamak ve yaşatmak derdinde olanlarız. Derdimiz dünyayı yaşanılır bir yere dönüştürmektir. O bizi, kendi adına doğruluğu ikame edelim diye gönderdi. Dünyanın yaşanılır bir yer olması, burasını yaratanın isminin yüceliğinin ufka çakılmasıyla olur. O’nun isminin yüceliği zaten ufukta çakılıdır. Ama aslolan bunun beşer eliyle ve beşer nazarına verilmesidir. Aslında ufka çakılan bizim aklımıza, gönlümüze ve nefsimize çakılmaktadır. O’nun yüceliği ve bizim eksikliğimizdir bize çakılan… Bunu beşer, yani bizler, beşer aklı ve iradesiyle, beşerden beşere doğru ve dünyada yapacaktır. Dünya bunun için işte, önemli bir yerdir.

İmdi kardeşim, sana “dünyadan yüz çevir” diyenler var. Bunlara yüzünü çevir demeyeceğim. Ama dünya mühimdir, bir dakika dünyaya nazar etmeni tavsiye edeceğim. Bir dakika, sadece bir dakika… Unutma ki o bir dakika, bu dünyada yaşayacağın ömründen ne fazla ne de az bir süredir. Değil mi ki geldik, gidiyoruz, değil mi ki faniliğin pençesindeyiz, bir dakika, sonu belli bir ömürden ne kadar kısadır ve yine bir dakika sonu belli bir ömürden ne kadar fazladır?

Bir dakika dünyaya nazar et ve sonumuzun burada yazıldığını, olacaksak burada olacağımızı, ereceksek burada ereceğimizi, bulacaksak burada bulacağımızı düşün!

Burası dünyadır, buradan kurtuluşu bulmadan çıkış yok kardeşim.

Burası dünyadır, ne yapıp ne edip buradan Müslüman olarak can vermekten başka çare yok.

Ne olacaksak dünyada olacağız, ne bulacaksak, dünyada bulacağız.

Sana biraz dünya öneririm. Çık, dolaş, araştır, sor, merak et, anlamaya çalış, gayret et. Oradaki işaretleri ara bul. Dünya bizatihi kendisi bir ayettir, işarettir, onu çözmeye talip ol. Ve özellikle de şuna dikkat et ki şu dünyada duran hiçbir şey yoktur. Her şey, herkes ve her mekan kaynayıp durmaktadır. Dünya sürekli hareket eden ve hareket edenleri seven bir yerdir. Dünya bizim olsun istiyorsan, boş kalmayacak, boş durmayacaksın. Atalet bizim düşmanımızdır. Durduğumuz anda düşeriz. Çeperimiz sınırımız değildir. Çeperimiz sırrımızdır. Sırrımıza doğru bir yolculuğa çıkmışız. Haddimizi keşfedeceğiz. Keşfettiğimizde önümüzde yeni bir “had” belirecek. Hadsizliğe doğru giden bu hat sürekli genişleyecek. Hattımızı müdafaa etmeyeceğiz. Hattımızı muhafazaya da yeltenmeyeceğiz. Üzerine yürüdükçe hattımız genişleyecek, çünkü O’na doğru yönelmişiz. O ki sonsuzdur, önümüzde uzayıp giden, her kıvrımda daha da uzayan sonsuz, bitimsiz bir yoldur. Yol uzadıkça bizim de ufkumuz büyür. Yol uzadıkça bizim de umudumuz artar.

Dünya gözlerine baktığında hayat bulsun. Sana ölgün durmak yakışmaz. Can fışkırmalı bakışlarından… Adımını attığın yer çiçeklenmeli, Mesih nefesi gibi soluduğun yeri diriltmelisin. Sen yürüdün mü kan yürümeli damarlardan. İvmesi sürekli artan bir hareket başlamalı. Neşelenmek isteyen tebessümünü görse kafi gelmeli.

Dünya seni sevsin ki sana kendisini versin. O seveninin değil, sevdiğinin yaridir.


Mehmet Lütfi Arslan'ın Yazısı.