2011 Bize Ders Olsun
Şimdi size; bu yazıyı okuyarak, sevaba gireceğinizi söylesek; şaşırırsınız herhalde! Ama şaşırmaya hiç gerek yok. Bu böyle. Çünkü aşağıdaki dosyanın hazırlanma amacı; geçtiğimiz yılın tecrübelerinden dersler çıkarmak. Çıkardığımız dersler sayesinde hakikati idrak etmek. Ki tecrübe dediğimiz şey; Allah’ın ayetlerinden bir ayettir. Şöyle ki; Allah, Kur’an-ı Kerim’de bizlere; peygamberlerin, onların kavimlerinin, salih insanların ve kötü kişilerin yapıp ettiklerinden haberler verir hep. Onların tecrübelerini bizlere anlatarak / aktararak, bütün bu yaşananlardan dersler çıkarıp, doğru yolu bulmamızı ister. Yani Allah, tecrübe paylaşımını bir irşad yöntemi olarak kullanmaktadır. Kur’an-ı Kerim’de bu olayların anlatıldığı bölümler, her ne kadar teknik olarak birbirinden farklı, ayrı ayrı ayetlermiş gibi görünseler de hakikatte; aynı mananın farklı ifade biçimleridir; tecrübe manasının yani! Allah bir anlamda; “Tecrübelerden ders çıkarıp, beni bulun, bana gelin demektedir!” İşte biz de aşağıdaki dosyayı bu niyetle hazırladık. Geçtiğimiz yılın olaylarına ibret gözüyle bir kez daha bakıp, bütün bunları tecrübe olarak kendimize mâl edebilelim diye…
Tarih Hiç Bu Kadar Tartışılmamıştı / Muhteşem Yüzyıl / 5 Ocak 2011
Kanuni dönemindeki olaylardan yola çıkılarak hazırlandığı iddia edilen Muhteşem Yüzyıl adlı dizi; bugüne kadar en fazla tartışılan televizyon yapımı olma konusundaki yarışta; Kurtlar Vadisi’ne fark attı. Dizinin neden olduğu tartışmaların önemi; Türkiye’de hangi kesimin tarihe ne gibi önyargılarla yaklaşmakta olduğuna dair turnusol kağıdı işlevi görmesinden kaynaklanıyor. Milliyetçi muhafazakâr kesimin diziyle ilgili eleştirileri:
45 yıllık saltanatının 7,5 yılını bizzat at üstünde savaşarak geçiren Kanuni gibi bir padişahı; neredeyse haremden hiç çıkmayan, hırslı, öfkeli, kadın düşkünü ilh. biri gibi göstermesi konularında yoğunlaşırken, çağdaş(!) kesim, bir yandan Osmanlı padişahlarının da zaafl arı olabileceğini savundu öte yandan da istemeden de olsa Osmanlı propagandası yapılmasından endişelendi(!). Bütün bu tartışmalar, daha çok su götürür. Ama su götürmez bir gerçek var ki; çağdaş(!) kesimi, tarihimizi bilinçli olarak çarpık yansıtmakla suçlayan muhafazakâr kesim, hatayı; başta televizyonculuk olmak üzere, kitle iletişim alanını onlara bırakarak yaptı. “Ötekiler ”in yaptığını eleştirmek yerine; yaptıkları “ötekiler ” tarafından eleştirilen olmak yeğdir ne de olsa.
B. Franklin’in de dediği gibi “Well done is beter than well said.”
Kendini Değil Zalimleri Yaktı / Arap Baharı / 17 Aralık 2010 – 2011…
2011’e “Arap Baharı” damgasını vurdu. Tunus’ta; Muhammed Buazizi isimli bir seyyar satıcının kendini yakması, Arap diktatörlerinin de başını yaktı. Buazizi’nin kendini yakmasının hemen ertesi günü; 18 Aralık 2010’da Tunus’ta başlayan kitle gösterileri; büyük bir hızla diğer Arap ülkelerine de yayıldı. 2011 yılı içinde önce Zeynel Abidin Bin Ali’nin (Tunus) 24 yıllık, hemen ardından Hüsnü Mübarek’in (Mısır) 30 yıllık, Muammer Kaddafi ’nin (Libya) 42 yıllık, Ali Abdullah Salih’in (Yemen) 33 yıllık diktaları halkları tarafından sona erdirildi. Suriye’deki Esad rejimi halihazırda uzatmaları oynuyor. Onların da sonları yakındır. Sırada başkaları da var. Düşen diktatörler arasında en trajik son ise Kaddafi ’nin yaşadığı oldu: Halkına “Lağım fareleri” diyerek hakaret eden “Çöl Tilkisi”(!) bir kanalizasyon kanalında saklanırken; yakalanıp, linç edildi. Yıkılmak kuyrukta bekleyen diğer diktatörlere ibret olur umarız. Tiran içinde mûteber bir nesne yok devlet gibi Olmaya ibret cihânda Kaddafi ’nin bahtı gibi…
Ergenekon’un Finans Ayağı / Şike Soruşturması / 3 Temmuz 2011
Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım başta olmak üzere yaklaşık 50 kişinin gözaltına alınmasıyla başlatılan “Şike ve Teşvik Primi Operasyonu” futbol camiasında olduğu kadar siyaset dünyasında da deprem etkisi yaptı. Kimi takımların ligden düşmesi, UEFA kupasından men edilmesi gibi konular, taraftarlar arasında bildik asabiyetler çerçevesinde ve yine bildik üsluplarla tartışılırken, işi bilenler Ergenekon’un fi nans ayağına el atıldığının farkındalar.
Bir Zamanların Osmanlı Toplumu Gibi / Büyük Japon Deprem ve Tsunamisi / 11 Mart 2011
Yerel saatle 14.46’da (Türkiye saatiyle 07.46’da), Japonya’nın kuzeydoğusundaki okyanus açıklarında 9,0 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. Deprem sonrasında bölgede yüksekliği 37.9 metreye varan tsunami dalgaları meydana geldi. Japonya gibi depreme çok hazırlıklı bir ülkede bile 15.828 kişi hayatını kaybetti. 3.760 kişi ise hâlen kayıp. Deprem ve yol açtığı tsunaminin ardından 4.4 milyon ev elektriksiz, 1.5 milyon susuz kaldı, deprem sonucu büyük çapta gıda sıkıntısı meydana geldi. Ancak ne yardım kuyruklarında itişip kakışan insanlar ne de ekranlarda ceset görüntüleri gördük. Herkesin düzenli sıralar hâlinde sadece ihtiyacı kadar aldığı yardım kuyrukları; bir zamanların Osmanlı toplumunu hatırlattı bize. Hiç yaşamamış olsak da özlüyoruz o günleri… Ve çeşitli ibretler çıkardık bu olaydan: İnsanoğlunun kibrinin nasıl da bir anda acziyete döndüğünü naklen izledik mesela. Allah’ın ayetleri tecelli halindeyken oluşan görüntülerse inanılmazdı: “Siz her tepeye bir alâmet bina edip eğlenir durur musunuz? Temelli kalacağınızı umarak sağlam yapılar mı edinirsiniz?”(Şuara:128 – 129)
Ne de Olsa Kendi Teröristleri / Norveç Katliamı / 23 Temmuz 2011
Dünyanın en huzurlu ülkesi olduğu iddia edilen Norveç’te Anders Behring Breivik adlı bir ırkçı; önce Oslo’da bakanlık binalarının bulunduğu caddede patlattığı bombayla 7 kişiyi, hemen ardından Utöya Adası’nda otomatik silahla tarayarak 85 kişiyi katletti. Katilin kimliği belirlenmeden önce Norveç basını daha neyin ne olduğunu anlamadan İslamcı terör plağını çalmaya başlamıştı bile. Olaylar açıklığa kavuşunca Müslümanlardan özür dilediler mi peki? Hayır. Ellerini ceplerine koyup ıslık çalmayı tercih ettiler. Hatta teröristin kendilerinden olduğunu anlayınca deli raporu verip hapisten kurtarmaya çalıştılar. (Ki halihazırda çalışmaları sürüyor.) Eee… Ne de olsa kendi teröristleri. Müslüman teröristler gibi Guantanamo’ya gönderecek halleri yok ya(!)
Wall Street’i İşgal Et, Ortadoğu’yu İşgal Et Olmasın / Wall Street’i İşgal Hareketinin Doğumu / 17 Eylül 2011
Kanadalı aktivist grup Adbusters tarafından 17 Eylül 2011’de New York’ta, Amerikan fi nans sisteminin kalbi Wall Street’te bir halk eylemi başlatıldı: “Wall Street’i İşgal Et”. Çoğunluğunu eğitimli gençlerin oluşturduğu eylemciler, Wall Street’e çadırlar kurarak; sosyal eşitsizlik ve büyük şirketlerin ABD yönetimi üzerindeki nüfuzunu protesto etme amacındaydılar. Arap Baharı’ndan esinlenilerek başlatılan eylemler, kısa sürede bütün Amerika’ya ardından da Avrupa’ya yayıldı. Her ne kadar insani hayat şartları bağlamında Arap Baharı’yla örtüşen yanları olsa da; kendilerine “yüzde 99” diyen Wall Street işgalcilerini harekete geçiren asıl etken ise geçim sıkıntısıydı. Yani hemen bütün Batı demokrasilerinde olduğu gibi esas mesele para. Bu da ister istemez “Acaba ‘Wall Street’i İşgal Et’ söylemi; ‘Ortadoğu’yu İşgal Et’ hareketine dönüşür mü?” sorusunu beraberinde getiriyor. Madem sorduk; ortada bırakmayalım: İlk fırsatta! İşte bu yüzden başta ağabeyleri Türkiye olmak üzere tüm Müslümanların her zamankinden daha uyanık olmaları gerekiyor.
Keşke Hep Tek Yürek Olsak / Van Depremi / 23 Ekim 2011
Van’da meydana gelen 7.2 büyüklüğünde depremde 604 kişi hayatını kaybederken yaralı sayısı 4.152 oldu. 2.262 bina yıkıldı. Van’a yardım yağdı. Türkiye tek yürek oldu. Öyle ki: “Keşke bu tek yürek olma işini başımıza kötü şeyler gelmeden de başarabilsek. Zaten o zaman başımıza kötü bir şeyler de gelmez” demekten alamadık kendimizi.
Vatan Borcu İki Taksit / Bedelli Askerlik Yasası / 15 Aralık 2011
Bedelli askerlik kanunu, Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Kanuna göre: 30 yaşından gün alanlar, 6 ay içinde askerlik şubelerine başvurarak 30 bin Türk Lirası parayı ödemeleri şartıyla temel askerlik eğitimine tabi tutulmaksızın, askerlik hizmetini yerine getirmiş sayılacaklar. İstatistiki öngörüler, bedelliden yararlanacak kişi sayısını 460 bin olarak belirlerken; Türkiye’de askerlikle yükümlü olan kaç kişinin ha deyince bu kadar parayı toparlama imkanına sahip olduğuyla ilgili bir çalışma yok. Zaten bu yüzden olsa gerek; bankalar yükümlülerden daha fazla sevindiler bu işe. Bir de “Biz yaptık onlar niye yapmıyor?” diye üzülenler oldu ki; toplumsal hastalıklarımızdan biri olan bu haset duygusu; kendisini en keskin şekilde; demokratik açılımın gündeme geldiği ilk günlerde: “Bizim kolumuz bacağımız koptu başkalarının ki niye kopmasın” anlamına gelecek şekilde; bazı gazilerin, koltuk değneklerini hışımla yere attıkları mitinglerde görünür olmuştu. Allah şifa versin demekten başka yapabileceğimiz başka bir şey yok onlar için.
Sinan Özgenç'ın Yazısı.