Türk Halkının Haram Algısı
Takside unutulan, cüzdanları getiren şoförler yok artık. Sehven verilen fazla para üstleri, kâr kabul ediliyor, Namazını hiç aksatmayan emekli Ayşe teyze, banka banka dolaşıp yüksek faiz veren arıyor.
Kapitalist sistemin kâr ve tüketim kıskacında kalan insan, sahip olduğu değerleri, hırsına ve korkularına verip, hassasiyetini yitirebiliyor. Haram olarak kabul edilen davranışlar, normal bir Müslüman bilincinde, anormal olarak kodlanır ve rahatsızlık verir. Günah diye vasıfl andırılabilecek davranışların normalleştiği günümüzde, günahlara karşı duyulması gereken nefret duygusu da ortadan kalktı. Helal, yasak olmayan sahayı ifade eder. Bunun en tabanında “yapana sevap, yapmayana günah olmayan” mübah vardır. Helal, mübahın sınırında son bulur.
Bundan sonra mekruh ve haram gelir. Haram şey ya da davranış, ya bizatihi kendisindeki fenalık sebebiyle haramdır veya başka bir sebeple haramdır. Fıkıh kitaplarında bizzat kendisinden dolayı haram olana “Haram liaynihi” denir. Domuz eti ve şarap bu tür harama örnektir. Kendi tabiat ve vasfından değil de kazanma şekli ve yolu sebebi ile haram olana “Haram ligayrihi” denir. Çalınmış ekmek ve hırsızlık yapılarak elde edilmiş para bu haram türüne örnektir. Haram konusunda hile de haramdır. Yenmesi haram olan şeylerin kazancı da haramdır. Bir yolunu bularak, kitabına uydurarak veya ismini değiştirerek haram işlemek sorumluluğu kaldırmaz. Türk halkının haram denilince ilk aklına gelen, kendisi ve çoluk çocuğunun kursağından haram lokma geçirmeme idrakidir.
Kültürümüzde helal ve lokma arasında sıkı bir bağ vardır. İnsanımız en çok boğazdan geçen konusunda dikkat kesilir. Bazılarınız hatırlayacaktır; geçmiş yıllarda Kocaeli’nin Dilovası ilçesinde beş yüz abonenin kaçak su kullandığı tespit edilmiş, ancak mutfakta harcanan suyun boğazımızdan haram geçmesin diye ödendiği yazılmıştı gazetelerde.
Türk halkının bu konudaki hassasiyetini bilenler kaçak elektrikle ısınan sudan abdest, gusül abdesti alınmaz, cenaze de asla yıkanmaz diye pankart astılar. Ancak kaçak elektrikle ısıtılan sudan yemek yapılmaz deseler, belki daha etkili olabilirlerdi. Hz. Mevlana “İlim de hikmet de helal lokmadan doğar.” diyor. Dinin emirlerine ve nehiylerine uymak, ahlâklı bir insan gibi davranmak kimi zorluk, sıkıntı ve mahrumiyetleri de beraberinde getirir. Özellikle haram sınırlarının hızla yok edildiği günümüzde bu husus daha bir nezaket ve önem arzediyor. Kazanma şekli ve yolu sebebi ile haram olanlar konusunda, halk olarak hassasiyet törpülenmesi yaşıyoruz.
Yılbaşı piyangoları birçoklarının hayallerini süslüyor. Takside unutulan, cüzdanları getiren şoförler yok artık. Sehven verilen fazla para üstleri, kâr kabul ediliyor, Namazını hiç aksatmayan emekli Ayşe teyze, banka banka dolaşıp yüksek faiz veren arıyor. Tekel bayileri kandil geceleri dükkân kapatmakla günah çıkarıyorlar. Gençler öyle iddaalı ki sormayın gitsin; İngiltere premier ligini bile takip ediyorlar. Ya daha çok biriktirme hırsı adına, gerçek ihtiyaç sahiplerinin burslarını engelleyen tüccar öğrencilere ne demeli. Öte yandan mazeretler de hazır. Hayat pahalılığı, devletin aslında birçok şeyi omuzlaması gerektiği kolaycılığı, alınan maaşla geçinememe anlayışı, artık her şeyin birbirine karıştığı ve son kertede meşhur darü’l-harp meselesi.
Hileci, zihin bulandıranlar için de Efendimizin asırlar öncesinden mesajı nettir: “Ümmetimden bir gurup başka bir isim koyarak şarabı helal sayacaktır.” Hırslı ve mal düşkünü kimse kanaatsiz olur. Kanaatsizlik insanın çalışma şevkini kırarak şükür yerine şikâyet ettirir, insanı atalete sevkeder. Atalet, helâl kazancı terkettirir, haram yollardan zahmetsiz mal aratır. Bu yolda insan izzet ve şerefi ni feda eder. İsrafa dalan milletlerde tüketenler çoğalır, üretenler ise azalır. Bu da bugünkü meselelerimizin büyük bir yekûnu demektir.
Ali Can'ın Yazısı.