GENÇ`i, Genç Eleştirebilir
Abdullah Güner
Kendimizi aynada görmek bizi tam manası ile görünür kılar mı? Yazarlar kendilerini nasıl görürler ya da okuyucular onları nasıl bir aynada görür veya görmek isterler? Çağın narsist değerlerine inat kusurlarımızı fark etmek, bu zamanda, yüceltilesi bir meziyettir adeta. Yaşananlar ise bir yazar için nasıldır, nedir ve ne anlam taşır? Bir yazarın yazdıkları ile yazmak istediklerinin aynı olmayabileceğini düşünmekle birlikte, nerede ve nasıl durduğumuzu irdeleyerek bir özeleştiri ortaya koymalıyız.
Durumların bizim gözümüzle hâl aldığını unutmayarak, bu durumun yazar ve okuyucuya ne kattığı ve neden önemli olduğu derdimizdir. Peki, bu durum Genç Dergi yazarları için nasıldır? Kendilerini özeleştiri penceresinden görebiliyorlar mı? Okuyucu yazılarla nasıl bir buluşma gerçekleştiriyor? Bu konuda en can alıcı soru da şu olsa gerek: “Bir dergi kendi içinde özeleştiriyi nasıl gerçekleştirebilir?” Okurlarından geri dönüşler olacaktır, elbet. Yayın kurulu toplantılarında dergiye girecek yazılar değerlendirilir, bunun özeleştiriye dönük anlamlı bir değeri vardır, evet. “Bunları yapmak gerçek manada yeterli mi?” sorusu, değişim grafiğine farklılıklara zemin yaratacak ana motivasyon gücü olarak yansıyacaktır. Bir Genç okurunun dikkatini makalelerin, hikâyelerin, denemelerin ya da -artık kaçış yazısı olarak nitelediğimiz- gezi yazılarının hangi yönleri çekmelidir?
Yazmak denilen fiilin omuzlara yüklediği ağırlığı en çok hissedenlerin Müslüman yazarlar olmasını bekliyoruz. Bu beklenti doğaldır, daha doğrusu bir haktır. Eğer yazar, bir tıkanıklık yaşadığını hissediyorsa; gezi yazıları yazarak bir nevi kendini rölantiye almak yerine, yazmamayı tercih etmelidir bizce. Evinin bahçesinde yaptığı gezintiler arasında dergi sayfalarını doldurandan hesap sorar Allah. Bunu beğenen okurların varlığı dahi bu tür yazıların yayımlanmasını meşrulaştırmak için yeterli sebep değildir. Gitsin televizyon izlesin o okur da. Bir meselesi olmayan yazıların, duygusal denemelerin yahut edebiyat parçalayan pastoral kaçışların zamanı değil şimdi. Gerekirse kaba saba söylenen dosdoğru sözleri, naif tasvirlerle dolu zırvalara tercih ediyoruz.
Derdimiz isimlerle değil, kendimize gerekçeler sunmaya da gelmedik. Hiç kimseye “kızdır dervişi, gör gavuru” paradoksu yaşatmak niyetinde de değiliz. Takındığınız tutumları görmemeniz, bize birilerinin kör olduğunu görmezden gelme lüksü vermez. Bunları söylerken bir “uyarıcı güzellemesi” yazmaktan ziyade, kendi evimizden seslenmekte olduğumuzun bilinmesini isteriz. Her ne kadar gençsek de bir kavgamız var bizim… Ve biz bir çırpınışta seslendiğimizin, ateşle su arasındaki ince çizgide yaşadığımızın farkındayız. O yüzden diyoruz ki; yaşadıklarımızın bir görüntü olması iddiasının ötesinde bir şeyler söyleyin. Uyuşuk, uyuz bir beyin ancak kendi meseleleriyle uğraşmayanlara hastır. Bu eleştirimizde daha çok duygusal, bunalımlı, aşırı coşkulu yazılardan sıkıntımızı dile getirdik. Ekim ola hayrola...
GENÇ'ın Yazısı.