Murad Sakal

Ramazan geldi hoş geldi. Sıcaklara denk geldi. Günde yaklaşık onaltı (sayı ile; 16) saat oruç tutacağımızı düşünürsek, kışa denk gelen ramazanlara göre iki kat daha fazla oruç tutacağız bu sene.

Ramazan geldi hoş geldi. Sıcaklara denk geldi. Günde yaklaşık onaltı (sayı ile; 16) saat oruç tutacağımızı düşünürsek, kışa denk gelen ramazanlara göre iki kat daha fazla oruç tutacağız bu sene. Bu bir avantaj olmalı! Altmış günlük bir kış ramazanı geçirmiş gibi olacağız. Üstüne bir de sıcaklar ve sıcaktan bunalan hanımların sokaktaki kıyafetlerinin halleri eklenecek. O zaman etki üç dört katına çıkacak da diyebiliriz. Hem cefası hem de sevabı tabii.

Yaz ramazanlarının bugün kırklı yaşlarını yaşayanlar için çok daha farklı anlamları var şüphesiz. İlk çocukluk yıllarının orucunu yaza denk gelen bir ramazanda tutmuştur çünkü bu kişiler. “Nerede” dedikleri o eski ramazanları hatırlatacaktır muhtemelen bu yılki ramazan onlara. Oruçlu oruçlu sıcağın altında yaptıkları mahalle maçlarını anlatır mesela babam. Susuzluktan ölecek gibi olurduk der, ama akşam ezanı okunana kadar da girmezdik eve. Valla iyi yani. Delikanlıymış bu kuşak. Gerçi evde de ne bilgisayar var ne play station o zamanlar. Bugün çocukların sokakta, mahallede oyun filan oynadığı yok. Bilgisayarın başında beyinleri de belleri de çürüyor. Hey gidi hey. Bir de o çocuklar çıkıp oruçlu oruçlu mahallede top oynayacaklar ha? Zor. Aşk.

Yaz ramazanlarının, ramazanın o en önemli amaçlarından biri olan, yoksul kişi ile empati kurma olgusunu bize kökünden hissettireceğini de düşünüyorum. Empatinin babasıdır bu! Oturup sadece karşındakini anlamaya çalışmazsın. Sadece düşünmezsin, ve düşünürken kahveni yudumlamazsın. Yani? Düşünmezsin, yaparsın; farzetmesin farz olursun. Bizzat aç kalırsın, susuzsundur, başkalarının yardımı falan yoktur, iraden konuşur. Empatinin kralı budur: olmak veya anlamak istediğin özne bizzat kendin olursun. Empati lafının haddini bildiği yerdir burası. Bu iyi yani. Sıcakta su yok, yemek yok, sigara yok. Yazlıkçılar ya kapıya kilit vurup eve dönecek yahut da kumsala inmeyip yazlığın balkonunda, bahçesinde oturacaklar. Tabii müslüman yazlıkçılardan bahsediyorum. Müslüman yazlıkçı yahut kuru dondurma, bu da ayrı bir paradoks tabii. Neyse. Gençler bütün yıl okulda bunalıp yazlığın yolunu tuttular. Ama ramazan yazlığa da geldi. O zaman biz de sloganımızı atalım Hürriyet filan atmadan; “genç yazlıkçılar rahatsız” Şaka tabii. Ayrıca Müslümanlığın rahatsızlıkla yakından ilişkili olduğunu düşünüyorum kendi öznel tecrübelerime dayanarak. Hadisi şerif; “dünya müminin zindanıdır.”

Bu dekolte mevzuunun da suyu çıkmasın tabii. Ama bir vakıa olarak da var olduğu kesindir. Bir meseledir yani. Malumunuz yazın insanlar sıcaktan bunaldık deyip hafif giysilere bürünüyorlar. Dünya müminin zindanıdır sözünü hatırlattık yukarıda. Ona binaen söylersek, sıcaktan bunalıp haram dairesinin sınırlarını ihlal edenlerin zindanda kalmaya niyetleri yok. Onlardan bir şey ummayacağız yani. Zindana dönmelerini beklemeyeceğiz. Dua ederiz ama orucumuzun sıhhati de onlara bağlı olmayacak. “Hanım abla, oruçlu olacağım ben bir ay, sen de ona göre giyin” filan diyemezsiniz gidip sokaktaki birine. O zaman olay kendimizde bitiyor. Ülkenin kaldırımlarına, asfaltlarına, taşlarına dikeceğiz gözlerimizi ve öyle yürüyeceğiz. Hafif bir ifade kullanıyoruz ki kimseyi belirli bir kalıbın içine sokmayalım. Fakat söylemek de gerekir, oruç sadece yemek orucu değil bilindiği gibi. Bedenin, nefsani duyguların da orucu. Erkek taşıdığı şeyin bir ahlaki ket olduğunu unutmamalı. Unutmamaya çabalamalı. Gözünü haramdan sakınacaktır delikanlılar, inanıyorum. Fatih Terim gibi konuşuyorum farkındayım özür dilerim, ama böyle yani. Hem sizi hem de kendimi motive ediyorum kardeşçe. Kardeşçe motivasyonlar bunlar.

Oruç denilen şeyin insanı en azından insanlardan bir insan olarak kendimden biliyorum, beni, bir farklı boyuta soktuğunu söylemeliyim. İnsanın iki mutlak zıtlık arasındaki sallantılı bir irade olduğunu düşünürsek, bu sallantıyı en aza indirmek için güçlü olmak gerekir. Ayakların yere sağlam basması gerekir. Orucun bu direnci en yüksek seviyeye çıkaran gücüne inanıyorum ben. “Zaten açlıktan susuzluktan kızlara bakmaya mecal kalmıyor, onu demek istiyor her halde” dediğinizi duyar gibi oluyorum. Hayır. Onu demek istemedim. Oruç tutan insanı orucun harama karşı tutması diye bir şey var. Ondan bahsediyorum. Bu mecalsizlik değil. Ayrıca mecalsizlik bile olsa, harama gitmemizi engelliyorsa iyidir yani.

Bahçelerde, balkonlarda, parklarda iftar yapabileceğiz düşünsenize. Süper yani. Zaten sigara yasağından beri içerilerde oturan insanlar iyice azalmıştı. Ramazan da tam buna denk geldi. İyi oldu. Küçükken her ramazanın sonunun bayrama çıkmasına şükrederdim. Meğer zaten bu kaçınılmaz bir sonuçmuş. Yani istatistiklere baktığımızda yüzde yüz ramazanlar bayramlara varıyor, ömrümüz yeterse tabii. Yine de bu şükür meselesi bir adet olarak kaldı bende. Her yıl ramazanın gelmesine ve her ramazanın bayrama varmasına şükrediyorum. Ramazanı en iyi şekilde değerlendirmenizi Allah’tan niyaz ederim. Ayrıca, ramazan diyeti gibi salak başlıklara rastlamadığımız, sakız orucu bozar mı kabilinden geyiklerin dönmediği, coca cola’nın da ramazana özel reklam kampanyalarını gözümüze gözümüze sokmadığı bir ramazan diliyorum. Garip oluyor yani, bayram namazı çıkışında bayramlaşan insanlara bomba atılan dünya ile, coca colanın ramazana özel kampanyalar yaptığı dünya aynı dünya. Tuhaf.


GENÇ'ın Yazısı.