Her Şey Bir Vicdan Azabıyla Başladı...
Site Özel
7233 okunma
Vezire Pupus
Herşey üzerime düşen farzlardan bir tanesini yerine getirememenin verdiği vicdan azabıyla başladı.
Kosova’ da özel bir okulda okuyordum. Dokuzuncu sınıfı bitirir bitirmez, başka bir ülkede açılan yeni bir okul olduğunu söylediler. Gayem, daha güzel bir okulda okumak değil, islamı daha güzel yaşamaktı.
Yaz tatilinde bize özel düzenlenen proğramda, ben ve iki arkadaşım daha örtünme şerefine nail olduk. Sonuçta örtünmek bir farzdı ve bunu yerine getirmemiz gerekiyordu. Lise bir’e yurt dışındaki okulda başladım. Oranın dilini çok iyi bilmediğim için arkadaşlarımla zor anlaşıyor, onların iç dünyalarına giremiyordum. Buradaki hayat, şimdiye kadar yaşadığım hayattan öyle farklıydı ki...
Oradakiler hakkında hergün yeni bir şey öğreniyor, onlar hakkında daha fazla fikir sahibi oluyordum. Farklı bir yapıya sahiplerdi. Komunizm şerbetini içmiş bir ülkeydi. Yüzde doksanından fazlası müslüman olarak biliniyordu fakat Müslümanlık sadece isim üzerindeydi.
Birçoğu hayatında hiç ezan duymamıştı. İlk dinlediklerinde ‘’ bu şarkı mı? ‘’ demişlerdi. Birçoğu da müslümanım diyor, boynunda haç taşıyordu. Dinler birbirine öyle girmiş ki bulundukları duruma ateistlik bile denebilirdi.
Onlar, Allah nedir bilmiyorlardı. Kelime-i Şahadet getirmeyi bile yeni yeni öğreniyor, güçlükle söylüyorlardı. Çok geç öğrendiğim ve çok şaşırdığım bir şey de ölüleri arkevol ( o üledeki özel tabut) ile gömmeleriydi. Müslümanlar gibi yıkayıp kefene sarıyor sonra da arkevol ile defnediyorlardı. Bazıları ise hristiyanlık yaşamından bir sahne oynar gibi ölüye en güzel elbiseleri giydirip gömüyorlardı.
Bunları anlatırken bile içim ürperiyor. Aslında bu tür şeyleri önceden de duymuştum fakat bunları o insanlar arasında yaşamak, bu durumu seyretmek çok daha farklı. Bazı durumlar karşısında kendimi zor tutuyordum. Kendimi, söz dinlemeyen gözyaşlarımla beraber buluyordum.
Elhamdülillah islam nuruyla nurlanan çok arkadaşım oldu. Onları namaz kılarken görmek yüzümü güldürüyor, bir şey öğrenmeye çalıştıklarını görmek, beni öğretmeye daha fazla itiyor.
İnsan hiçbir zaman olmaz dememeli, bir cümleyi ‘’ asla’’ dedikleri ümit kırıcı bir kelimeyle bitirmemeli. Dua herşeyin anahtarıdır ve o ne güçlü bir kılıçtır.
Arkadaşlarıma bakarken, ‘’ bu zor müslüman olur’’ dediğim oluyordu fakat insan yaşayarak öğrenirmiş derler ya, ben de yaşadım, öğrendim. ‘’Bence hiçbir zaman müslüman olmaz’’ dediğim bir arkadaşımın anlattıklarını paylaşmak istiyorum sizinle.
Arakadaşımın ismi Luela. Yeni müslüman olan birisi. Nasıl müslüman olduğunu, buna neyin etki ettiğini gelin kendi anlattıklarından öğrenin.
‘’Annem müslüman bir ailenin kızı imiş. Babamla evlendikten sonra Hollandaya gitmişler. Babamda müslüman mış fakat hollanda’da ki yaşam tarzı, dini bakış annemin ve babamın hayatını değiştirmiş. Bu hayat müslümanlıktan hristiyanlığa geçme sebepleri olmuş.
Bir ablam bir de erkek kardeşim var. İkisinden de çok farklıyım. Küçükken her zaman farklı olmak isterdim. Ablamdan, kardeşimden, arkadaşlarımdan çok daha farklı olmaktı hayalim, kendimi öyle de hissederdim.
Annem ve babam hristiyan oldukları için, doğal olarak ben de hristiyandım. Düzenli kliseye gider, incili aksatmaksızın okurdum.
İki yıl önce ailem ülkemize dönme kararı aldı. Ülkemize döndüğümüzde bende ve ailemde farklılıklar olmaya başladı.
Ülkem, Hollanda gibi değildi. Orada yaşadığım gibi aynı samimiyetle yaşayamıyordum dinimi. Hollanda’da iken çok dürüst bir insandım.
Kötü laf nedir bilmez, anneme babama saygıda kusur etmezdim. Ailem, içki, kumar nedir bilmezdi. Hayatımızı incile göre yaşardık. Ülkemize döndükten sonra ise, bu düzen bozulmaya başladı. Ben kötü arkadaş çevresi edindim. Kliseye gitmemeye, incil okumamaya başladım. Babam çok fazla içki içmeye, kumar oynamaya başladı. Şu an o hapiste, annem babama boşanma davası açtı ve ailemiz tamamen dağıldı.
Başka bir şehirde yeni açılan özel bir okulu anlattılar bana. O okula kayıt oldum. Öğretmenlerimin hepsi müslümandı fakat karşı dinlere her zaman saygı gösteren bir insandım.
Kaldığım yurtta üç arkadaşımla iyi anlaşır, onlarla ilginç şeyler yapmaya çalışırdık. Herkesin uyuduğu bir gece, arkadaşlarımla ruh çağırmaya karar verdik. Ben de babaannemin ruhunu çağırdım. Onun yerine üç harfliler geldi. O an üçümüz çok korktuk ve ben o kötü varlığın içime girdiğini hissettim. O günden sonra hergün kötü olmaya başladım.
Sınıf öğretmenimle arkadaş gibiydik, ona durumu anlattım. Her kötü olduğumda bana felek ve nas surelerini okurdu, o zaman kendimi iyi hissederdim.
Evdekilerin de bu durumdan haberi vardı. Bir gün hiçkimsenin haberi olmadan anannem beni bir hocaya götürdü. Kendisi müslümandı ve bu durumu sadece bir hocanın çözebileceğini düşünüyordu. Hoca’ ya gittik. Hoca bana, okunmuş zemzem suyu içireceğini fakat bunu kimseye söylememem gerektiğini belirtti.
Eğer olurda birine söylersem o zaman geriye tek seçenek kalıyordu, ‘’ müslüman olmak ‘’. O an hemen itiraz ettim, olmaz dedim. O suyu içtim ve o günden sonra geceleri daha rahat uyumaya başladım. Ben uyurken bazen geceleri arkadaşlarım gelir beni öperlerdi fakat zemezem suyunu içtikten sonra suyun etkisi olarak onlara ters tepki vermeye başladım.
Artık onlar geldiğinde, onlara sırtımı dönüyordum. Bu suyun tesiriydi. En yakın arkadaşım bu duruma kızmıştı. Bir gün tartsışmaya başladık ve ben zemzem suyunu içtiğimi bu yuzden böyle olduğumu dayanamayıp söyledim. O günden sonra, su tesirini göstermedi, geceleri daha kötü olmaya başladım.
Bir gece, saat üç te saatim çaldı. Kalktım banyoya gittim. Dönerken, karsıdaki pencereden kendi yansımamı koşarken gördüm. Korktum, başka bir varlığın orda olduğunu anladım. Bir an durdum, döndüm ve içimden hızla geçen bir şey olduğunu hissettim. Odama doğru hızlıca koştum ve sınıf hocamın bana her kötü olduğumda okuduğu, felek ve nas surelerini okudum. Hristiyandım fakat o an o sureleri okuma ihtiyacı duydum sonra belki kendime takıntı yapıyorum diye düşündüm. Saatim tekrar çaldı o anda, dördü göstererek. Tekrar korktum, inanamadım. Bir saat geçmiş olamazdı.
Bu olay hemen her gece böyle devam etti. Beni dışarıya iten bir şey vardı, bir güç, anlayamadığım bir tuhaflık.
Bazen vücudumda morluklar oluyordu, sebebi meçhul morluklar. Kimseye hiçbirşey söyleyemedim, ne acılar çektiğimi hiçkimseye anlatamadım. Deli derlerdi bana, korkudan saçmalamaya başladığımı düşünürlerdi.
Bir gün o hocanın dedikleri geldi aklıma. İlk seçeneğimi kaybetmiştim. Geriye kalan ikinci ve son seçenekti. Bunun bana bir işaret olduğunu düşündüm. Düşüncemi en yakın arkadaşıma söyledim. O müslümandı. Şaşırmıştı, emin olup olmadığımı sordu. Emin olduğumu söyledim. Yurt müdürüne durumu anlattım. O da şaşırmıştı, çünkü müslüman olacak birine benzemiyordum. Bana ne yapacağımı söyledi. Önce kelime-i şehadet getirdim sonra gusül alıp boynumdan yıllarca çıkarmadığm haç ı orda çıkardım. Artık Müslüman bir kızdım...
Bir Pazartesi sabahı namaza kalktım. İlk defa secdeye koydum başımı. Öyle bir huzur vardı ki içimde, çok hafiflemiştim.
Şimdi her secdeye varışımda, bir hocanın söyledikleri çınlıyor kulaklarımda. ‘’ Eğer bir gün değerse başın secdeye, emin ol bir daha hiç kaldıramayacaksın.’’
Hayatta hiçbirşey boş değil, bunu öğrendim. Yaşadığımız her problem, bizim daha güçlü olmamız için.
Ben o günden sonra hiç rahatsızlık duymadım, geceleri rahat yatağımda rahat uyudum. Bundan sonra tüm gayem, güzel bir müslüman olup, peygamber efendimizin yolundan gitmektir.’’
Hayat sırlı perdelerle dolu. İşte bu arkadaşımın anlattıkları beni,” olmaz, asla, hicbirzaman, kesinlikle...” kelimelerinden öyle uzaklaştırıyor ki...
Kimbilir daha nice ülkelerde, bilmediğimiz daha nice hikayelerle kardeşlerimizin hayatı baştan sona değişiyor.
Rabbim hepimizi iman nuruyla nurlandırsın. Amin.
GENÇ'ın Yazısı.