Tıp Neden Yavaş İlerliyor?
A. Selçuk Kayahan
İbn-i Sina’ya bakalım: Yaşadığı dönemde Avrupa`da insanlar farelerin buğdaylardan ürediğini düşünüyordu. Yani “tıp” kelimesi daha anlam kazanmamıştı... Fakat o dönemde İbn-i Sina (Avrupalılar Avicenna diye bilir.) kalbi “pompa” olarak tanımlamıştır.
Tıp bilimindeki bu gelişmeler niye bu kadar yavaş ilerliyor diye sordunuz mu hiç?
Bence sormamışsınızdır, çünkü hızlı ilerlediği zamandan haberimiz yok. Peki neden böyle oluyor? Cevabı aşağıda...
Tıp alanının önde gelen uzmanlarından biri; başlangıcından bugüne bütün tıp tarihini ve gelecekte, bu alanda yapılabilecek bütün keşifleri göz önüne alırsak eğer: “Daha tıp’ın ‘ı’sı bile yazılmadı.” diyor. Halbuki eskiden böyle değildi! Sadece bir İbn-i Sina’ya bakalım: Yaşadığı dönemde Avrupa`da insanlar farelerin buğdaylardan ürediğini düşünüyordu. Yani “tıp” kelimesi daha anlam kazanmamıştı... Fakat o dönemde İbn-i Sina (Avrupalılar Avicenna diye bilir.) kalbi “pompa” olarak tanımlamıştır. Ki bu daha en basiti: Kanser’i tanımlamış, göz yapısını açıklamış (Darwin diyorki: “Bir gözün oluşumunu açıklayabilseydim herkes teorime inanırdı...”), 760 tane ilaç bulmuş!.. O dönemde Avrupalıların tek bildiği ilaç “kutsal öz” idi ki bu da bildiğimiz havadır:)) . (Bu arada yanlış anlaşılma olmasın, bu yazı “Niye bu hale düştük?” eleştirisi değildir.)
Ancak son yüzyılda batılılar akıllandı ve aslında Müslüman bilim adamlarının bulduğu pek çok şeye kendi damgalarını vurdular. Yani artık herşeyi onlar bulmuştu. Buna da eyvallah! Ama hala bir kanser tedavisi bulundu mu? Yok... Niye mi? Gayet basit
Cehalet başa bela...
Git gide batılılar dinlerinden kopuyor. Haklı olarak. Düşündüğümüzde dinlerinde elle tutulabilir hiç bir delil, kanıt yok. Ancak insanlar akıllanıyor derken; biraz daha cehalete düşüyorlar: Eskiden kiliseye bağlı olarak bilimde gelişme sağlanmaya çalışılıyordu. Tamam. Yol yanlıştı ama en azından kendinden daha büyük bir kuvvet olduğunu kabul ediyordu o zaman insanlar. Oysa artık en büyük kuvvetin kendileri olduğunu iddia ediyorlar... Bunun sonucu ise şöyle: İnsanlar eskiden (hasta için) dua ediyorlardı ve bunun sonucunda belli bir beyin gücü kullanılıyordu.
Günümüzde ise ilaçlar duanın yerini almış durumda (İlaçların etkisiz olduğunu iddia etmiyorum). Ama ilaç konusunda da batılıların yanlış davrandıkları kesin: İbn-i Sina hemen hemen bütün tedavilerinde vücudu bir bütün olarak ele almıştır. Bugün ise sadece hasta bölge tedavi ediliyor. Halbuki İbn-i Sina’nın uyguladığı tedavi yönteminin ne kadar mantıklı olduğunu bazı profesörlerin şu sözleriyle tastikleyebiliriz: “Artık doktorlar bölgesel tedaviden ziyade vücudun kendisini uyarıp, onun hastalığı yok etmesini sağlamaya çalışıyorlar.” Bunu İbn-i Sina o yıllarda idrak etmiş ve uygulamış. Ve batılılar nihayet yavaş yavaş da olsa anlamaya başladılar. Bunun en büyük belirtisi “reflexoloji” (ayak tabanlarından sinirleri uyarma) gibi yeni alanların ortaya çıkmasıdır.
WIRO ve Öğrenciler
Türk Telekom’un özelleştirilmesiyle beraber birçok yenilik de beraberinde geldi. Son olaraksa internet üzerinden sabit hat arama imkanları sunuldu insanlara. Özellikle yurtdışında okuyan öğrencilerin işine yarayan bu program ile bilgisayardan internete bağlanıp, sabit hat aramak “evden eve arıyormuş gibi” ücretlendirilecek. Peki bu kadar reklamı yapılan ve dikkat çeken bir şey olan WIRO’dan önce böyle birşey yok muydu? Yani bu gerçekten de bir yenilik mi?..
Aslında değil: Bayağı uzun bir zamandır internette ‘Skype’ diye bir program dolaşıyor. Bu program WIRO’nun sahip olduğu bütün özelliklere sahip. Ve öyle uzun uzun bir yere abone olmak da gerekmiyor. Sadece bir nickname belirlenip, hesap açılıyor. Ondan sonra kredi kartıyla para yükleniyor hesaba. Hepsi bu kadar. Ve bu program Avrupa ve Amerika’da çok çok yaygın olarak kullanılıyor. Biz de WIRO kullanırız artık.
Doktor Balıklarımız
Sivasın Kangal ilçesindeki Kavak köyünde termal ve kaplıcalarda yetiştirilen, sardalyalara benzeyen ve 3-10 cm. arasında boyları olan bir balık türü var. Bu küçük balıkların en büyük özelliği ise (bulundukları bölgeden dolayı) protein eksiklerinin olması. Bundan dolayı da, mesela bir insan bulundukları ortama girdiği zaman el ve ayaklarına yapışıp oradan protein almaya çalışıyorlar. Daha doğrusu cildi kemiriyorlar. Işin ilginç tarafı ise ilk olarak hasta bölgelere yapışmalarıdır. Kemirme sırasında ise bir çeşit tuz salgısı ten’e karışmaktadır. Bu salgının hemen hemen her türlü cilt hastalığına karşı iyi geldiğine inanılmakta. Bu balıkların şifalı olduğunu ilk olarak keşfedenlerin kangal’ın yerli halkı olduğu bilindiği için bu balıklara ‘Kangalbalığı’ da deniyor. Kangal`a yolunuz düşerse aklınızda bulunsun...
Sinekkovarlara Dikkat!! 
Birçok markanın sinekleri kovması için kullandığı DEET (Dietil-3-Metilbenzamid) adlı maddenin sadece sineklere değil, insanlara da zarar verdiği ortaya çıktı. 1953`ten beri kullanılan bu kimyasal, beyinden sinir sistemine giden yolu bloke ediyor. Bunun sonucu olarak hissizlik, baş ağrısı, sinirsel bozukluklar gibi hastalıklar ortaya çıkıyor. Bu zararlı madde yılda 200 milyon insanın kullandığı “SC Johnson” markasında da maalesef bulunmakta. Bunun dışında ürünlerinde kullanan bir diğer marka ise “Autan”dır. Ürünlere dikkat edelim lütfen...
GENÇ'ın Yazısı.