Akif Vezir

Ortada olup biten gürültüye anlam veremiyor musun? Bazen bir kaşık suda kopartılan fırtına seni şaşırtıyor, ne oluyor ki diye kafa karışıklığı mı yaşıyorsun? Kim niye, ne için kavga ediyor, anlamıyor musun? Bazen kimin tarafını, niçin tutmak gerektiğini bile kestiremiyorsun, değil mi? İşine yarayacak, bu tür kafa karışıklıklarını anında çözecek bir anahtar cümlem var.

Ortada gördüğün ve bir türlü anlam veremediğin bu mücadele bir hayat tarzı mücadelesidir. Bir diğer ifade ile kimin nasıl bir hayat sürmesi gerektiğine dair kararların kim tarafından ve nasıl belirleneceğinin mücadelesi… Bu mücadelenin yeni bir mücadele olduğunu zannetmiyorsun herhalde. Bunun ta ilk insandan bu yana sürüp gelen bir tarihi var. Güç de bunun için kullanılmış, servet de… Zekâ da bu mücadeleye sarf edilmiş, kabiliyetler de… Ölüm de bunun için olmuş kalım da…

Bugün de farklı değil. Önde olmak, yönetmek, üstünlük sağlamak, tahakküm etmek isteyenin tek bir amacı var: Hayat tarzını, tercih edilen –bilgisayar tabiri ile “default” ya da fabrika ayarı- hayat tarzı haline getirmek istiyor. İstiyor ki insanlar onun gibi düşünsün, onun gibi gezsin, onun gibi sevinsin, onun gibi üzülsün, onun gibi alışveriş yapsın, kısacası onun gibi yaşasın. Kendi hayat tarzını tercih edilen –mecburi ya da gönüllü- bir hayat tarzı haline getirenler üstünlüğü ele geçirmiş oluyorlar. O yüzden mücadelenin para, güç ya da iktidar mücadelesi olarak yansıtılmasına aldanmayacaksın. Son tahlilde güç de, servet de belli hayat tarzlarını görünür kılmak ya da başka hayat tarzlarına geçit vermemek için kullanılan vasıtalardan başka şeyler değil…

Evet… Mücadele hayat tarzı mücadelesi, hatta başka bir şey değil ise sana düşen nedir? Elbette kendi hayat tarzını imrenilen, özenilen ve takip edilen bir hayat tarzı haline getirmek… Hayat tarzın sensin çünkü. Seni istemeyenler, bizatihi sana düşman değiller; senin hayat tarzına düşmanlar. Senin görünürlüğün, kendin olarak ortada dolaşıyor oluşun onların en azından göz konforlarını bozuyor. Öndeler ve hakimler ya, hayat hep böyle devam etsin istiyorlar: Hayat hep onların bildiği gibi aksın… Sahne hep onların güdümünde olsun… İnsanlar, onların bildikleri, istedikleri ve inandıkları gibi giyinsin, yaşasın ve inansın… Buna nasıl muvaffak olduklarını biliyoruz. Kendi hayat tarzlarını öyle ya da böyle dayatıyorlar. Her yerde kendilerini öne çıkarıyorlar. Reklâmlarda bir tek başörtülü görebiliyor musun? Ya da ayakkabısını çıkararak eve giren birisini? Sakallı ya da bıyıklının onların gözündeki yeri belli… Ortada dolaşan, konuşan ve görünen sadece kendilerinden… Farklıya ya da ötekine öcü gibi bakıyorlar. Gözlerindeki o sahte pırıltı gidiveriyor farklı birisini gördüklerinde, kinin ve öfkenin tezahürü bir keskin nazarla bakıyorlar kendilerinden farklı olana, ses tonları değişiyor, yüzleri asılıyor, keyifleri kaçıyor. Farklı hayat tezahürlerinin görüntülerine bile tahammülleri yok.

Ne yapacaksın? Aldırmaz görünür, “selam olsun” der geçersin. Ama bu, bununla yetineceğin anlamına gelmiyor. Kendin olarak yaşamak, üzerindeki dayatmalara karşı durmak istiyorsan hayat tarzını korumak ve ona uygun bir hayat sürmek zorundasın. İnandığın değerlerle şekillenmiş bir hayatın olacak. Başkalarının senin hayatın üzerine etkileri ve müdahaleleri ile ilgili endişelerin varsa bunları gidermenin tek yolu kendi hayat tarzını her şartta ve durumda yaşamaktır, başka çaren yok. Eğer başkalarının hayat tarzlarının değişmesi, onların da sana benzemesi, senin yaşadığı güzelliklerle güzelleşmeleri gibi bir isteğin varsa –ki bu da olmalı- yine aynı yolu tutacak ve kendi hayat tarzını her şartta ve durumda yaşayacaksın.

Nasıl mı? Tabii ki kendi hayat tarzının öncülüğünü, hayatının hemen her anı kayda geçmiş bir insan olarak aşk, merhamet ve şerefle yapmış mübarek Peygamberimizi örnek alarak… Onun kıyamete kadar insanlığın önünde ışık olacak tavsiyelerini, nasıl bir hayat yaşadığı ile ilgili umdeleri ve tespitleri bugünün kafası karışık modern insanına sadece söz ve yazı ile değil, tam da O’nun yaptığı gibi imrenilen ve örnek alınmak istenen bir hayat tarzının kanlı, canlı bir örneği şeklinde yansıtarak…

O –sallallahu aleyhi ve sellem- sadece bu dünyada değil, öte dünyada da mutluluğun yegâne kaynağı olacak bir hayat tarzının en mükemmel temsilcisi oldu. Tertemiz, gıpta edilesi bir hayat yaşadı. Âlemlere rahmet olarak gönderildi. Bizzat âlemleri yaratanın ifadesiyle en güzel örnek olarak yaşadı. Hayatın her şubesinden insanın kendisine ait en muhteşem ufku bulabileceği, hangi köşeden bakılırsa bakılsın pırıltılar saçan bir kristal gibi yaşadı. Öyle bir hayat yaşadı ki, kıyamete kadar gelecek bütün insanların yaşayacakları hayatların önüne “işte yaşayacaksanız böyle yaşayacaksınız…” diye getirilip kondu O’nun hayatı. Kurtuluşu arayanlar, sırra talip olanlar, mutluluk isteyenler, herkes, hayatlarını O’nun hayatına benzetebildikleri ölçüde kavuşacaklar muratlarına…

O –sallallahu aleyhi ve sellem- sürekli Rabbi ile irtibatlı bir hayat yaşadı. O’nun hayat tarzının en belirgin vasfı dua merkezli oluşuydu. Bugün bize Peygamberimizden aktarılan günlük hayatla ilgili bilgilerin tümünün ortak noktası hayatının hiçbir safhasının duasız, yani Rabbi ile irtibatsız geçmediği gerçeğidir. Rasulullah Efendimizin şekillendirdiği bir hayat tarzının en önemli özelliği de dua eksenli olmasıdır.

Aşağıdaki liste sana bir hayat tarzı teklif ediyor. Bu listedeki pratik teklifler ümmeti olmakla şeref duyduğumuz Peygamber Efendimiz gibi bir hayat yaşamak için ortaya konuldu. Kendin olmak, iki dünyada da mutluluğu bulmak istiyorsan O’nun yaşadığı gibi yaşamaya mecbursun. Şüphesiz bu liste insan elinden çıkan her şey gibi eksiklikle maluldür, o yüzden geliştirilmeye de muhtaçtır. Ama şöyle bir tesellimiz var ki buradaki teklifler uygulanıp hayata geçirildiğinde daha muhteşem güzelliklere kapı açabilecek bir potansiyele sahiptir, çünkü o en güzel insanın hayatından, dualarından ve O’nun izlerine basarak yürümeyi şeref bilmiş kutlu insanların hayatlarından devşirilerek ortaya konulmuş bir listedir.

Mücadele hayat tarzı mücadelesi ise atılacak ilk adım kendi hayat tarzını bilmek, anlamak ve ona göre hayatı yeniden tanzim etmektir. Kendi hayat tarzından haberi olmayanlar kendi hayatlarını yaşayamazlar. Kendi hayatlarını yaşamayanlarınsa başkalarının hayatlarına müdahalesi karşısında ses çıkarmaya hakkı yoktur.  

 Duanın Merkezinde Olduğu Bir Hayat Tarzı


Peygamber Efendimiz’in –sallallahu aleyhi ve sellem- hayatı dua merkezli bir hayattı. Günün her vaktinde, yatarken, kalkarken, otururken, yürürken, işte, istirahatta, seyahatte, iyide, kötüde, sevinçte, korkuda hep dua vardı. Dua kitapları bize bu duaların hepsini tafsilatıyla bildiriyor. Hayat tarzımızı, O güzeller güzelinin hayat tarzına benzetmek istiyorsak ilk yapacağımız iş, bu duaları öğrenmek olmalı. Sadece bilmek ve tekrar etmek anlamında değil ama… O’nun –sallallahu aleyhi ve sellem- Rabbimiz ile nasıl ve ne düzeyde bir irtibat kurduğunu da fark etmeliyiz. Nitekim Peygamber Efendimizin aşağıdaki duaları bu konuda bize bir fikir vermeli. Bakınız O nasıl yakarıyor:  

“Ey Rabbim! Gayb ilminle ve halk üzerine kudretinle, hayatı benim için hayırlı gördükçe beni yaşat, ölümü benim için hayırlı gördüğün zaman da beni vefât ettir.”

“Ey Rabbim! Gizli ve açıkta senden haşyetini istiyorum. Rızâ hâlinde de, gazab hâlinde de ihlâs sözünden ayırmamanı istiyorum, fakirlikte de zenginlikte de i`tidâlden ayırmamanı istiyorum. Senden tükenmez bir ni`met, kesilmez bir göz ferahlığı (yüzde açıkça görülen neş`e ve huzûr) istiyorum. Senden beni kazâna râzı kılmanı, ölümden sonra yaşamanın serinliğini istiyorum. Senden yüzüne bakmanın lezzetini; sana kavuşmanın şevkini istiyorum. Bütün bunları zarar vericinin zararından, saptırıcı bir fitneden uzak olarak vermeni istiyorum. Ey Rabbim! Bizi îmân zîynetiyle süsle, bizi doğru yolda olan hidâyet rehberleri kıl.”

“Allahım! Senden, katından vereceğin öyle bir rahmet istiyorum ki, onunla kalbime hidayet, işlerime nizam, dağınıklığıma tertip, içime kâmil iman, dışıma amel-i sâlih, amellerime temizlik ve ihlâs verir, rızana uygun istikâmeti ilham eder, ülfet edeceğim dostumu lutfeder, beni her çeşit kötülüklerden korursun.”

“Allahım! Bana öyle bir iman, öyle bir yakîn ver ki, artık bir daha küfür ihtimali kalmasın. Öyle bir rahmet ver ki, onunla, dünya ve ahirette Senin nazarında kıymetli olan bir mertebeye ulaşayım.”

"Yâ Rabb! Kalbimi nurlandır, gözümü nurlandır, ku lağımı nurlandır, sağımı nurlandır, solumu nurlandır, üs tümü nurlandır, altımı nurlandır, önümü nurlandır, arkamı nurlandır ve beni nûr eyle (bir başka rivayette) benim damarlarımı nurlandır, etimi nurlandır, kanımı nurlandır, saçımı nurlandır, yüzümü nurlandır.”

"Yâ Rabb, benim hatâlarımı, bilmeden yapdıklarımı, işimde aşırı gitmemi, ve Senin benden çok iyi bildiğin hallerimi mağfiret eyle. Allah`ım, benim latifeleşmelerimi, ciddiyet hallerimi, hatâen ve kasden yaptıklarımı ve bende olan her şeyimi mağfiret eyle!”

Allahım! Bizi sapıtmayıp saptırmayan hidâyete ermiş hidâyet rehberleri kıl. Dostlarına sulh, düşmanlarına da düşman kıl. Seni seveni Sana olan sevgimiz sebebiyle seviyoruz. Sana muhalefet edene, Senin ona olan adavetin sebebiyle düşmanlık ediyoruz.

“Allahım! Bu bizim duamızdır. Bunu fazlınla kabul etmek Sana kalmıştır. Bu, bizim gayretimizdir, dayanağımız Sensin.”

 


GENÇ'ın Yazısı.