Türkçe`nin Geleceğini Ancak Sahipleri İnşa Edebilir!
Eşref Aydoğmuş
Dünyanın her yerinde Türkçeyi bilen ve bu anahtar sayesinde Türk kültürünün kapılarını açabilen dostlarımızın bulunması büyük bir imkândır. Ancak şu hususu belirtmekte fayda görürüm: Bir dilin geleceğini, o dilin asıl sahipleri inşa edebilir.
Günümüz gençlerinin Türkçeyi kullanışını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Hayati meselelerimizden biri budur. Gençler Türkçeyi maalesef iyi kullanamıyor, bunun için gayret de göstermiyorlar. Her gün biraz daha daraltılan bir dille ne ilim mümkündür, ne felsefe, ne edebiyat. Gençler anadillerinin inceliklerini öğrenmek, zenginliklerine nüfuz ederek anlama ve anlatma kapasitelerini artırmaya çalışmak yerine, modalarla yetiniyor, medya tarafından yaygınlaştırılan kelimeleri, ifade kalıplarını vb. tereddütsüz benimsiyorlar. Az okumanın da yozlaşmada büyük payı var. Bir dil ancak o dille yazılmış edebiyat geçmişe doğru okunarak doğru öğrenilebilir.
Gençken neleri ve kimleri okurdunuz? Gençler daha çok neleri okumalı, neleri okumamalı?
Gençken neler okuduğumu birçok defa anlattım. Yalnız şunu söyleyebilirim, lise yıllarında Hüseyin Rahmi, Reşat Nuri, Refik Halit Karay, Peyami Safa, Kemal Tahir, Necip Fazıl, Faruk Nafiz gibi belli başlı Türk şair ve yazarlarını külliyat olarak; Tolstoy, Dostoyevski, Turgeniyev, Balzac, Dickens, Rus ve Batı klasiklerinden de bulabildiklerimi okumuştum. Kitapların dünyasına girip okumanın zevkini aldıkta sonra, zamanla seçmesini de öğreniyor, yani kendi şahsî okuma maceranızı yaşamaya başlıyorsunuz. Ben her okuma macerasının farklı ve tekrarlanamaz olduğunu düşünenlerdenim. “Gençler şunları şunları okumalı!” diye kitap listeleri vermekten çekinirim; ama ilim, edebiyat veya düşünce adamı olmayı hedeflemiş her gencin edebiyatımızın klasiklerini mutlaka okumuş olması gerektiği kanaatindeyim. Türkçeyi yeniden keşfetmenin başka yolu yok.
Bu yıl yedincisi düzenlenen Uluslararası Türkçe olimpiyatlarının Türkçenin geleceğine katkısı nedir sizce?
Uluslararası Türkçe Olimpiyatları, hiç şüphesiz, Türkçenin evrensel bir dil haline gelmesine katkıda bulunacak ciddi bir organizasyondur. Dünyanın her yerinde Türkçeyi bilen ve bu anahtar sayesinde Türk kültürünün kapılarını açabilen dostlarımızın bulunması büyük bir imkândır. Ancak şu hususu belirtmekte fayda görürüm: Bir dilin geleceğini, o dilin asıl sahipleri inşa edebilir.
Geçenlerde, sizin deyiminizle bir tefekkür adamını, Turgut Cansever’i kaybettik. Bir yazınızda Turgut Cansever’in hastalığı sırasında size ‘Yapacak çok şeyimiz vardı’ dediğini belirtiyorsunuz. Turgut Cansever’in yapacak neyi vardı? Hayattaki hedefi neydi?
Merhum Turgut Cansever’in yakın dostları arasına girme şansını yakalayanlardanım. Niyetim kapsamlı bir biyografisini yazmaktı; bunun için seri röportajlara başlamıştım. Fakat araya sık sık benim ve onun işleri girdiği için bu çalışmayı sonuçlandırmak mümkün olmadı. “Yapacak çok şeyimiz vardı!” derken, zannedersem bunu kastediyordu. “Ev ve Şehir Vakfı”adında bir vakıf kurma hayali vardı ve beni de bu vakfın kurucuları arasında görmek istiyordu; belki bunu da kastetmiştir, bilmiyorum. Hoca’nın o kadar çok hayali vardı ki… Elbette bu hayallerini gerçekleştirmek için desteğe ihtiyacı vardı ve önem verdiği aydınları ve dostlarını hep yanında görmek istiyordu.
Türk Edebiyatı gibi köklü bir derginin editörü olmak nasıl bir sorumluluk gerektiriyor?
Köklü bir dergiyi yönetmeye talip olmak, elbette büyük bir sorumluluğu yüklenmektir. Öncelikle size emanet edileni yaşatma sorumluluğu… Bunun için hem derginin başından beri takip ettiği çizgiye ters düşmemeniz, fakat bunu yapmaya çalışırken kendinizi tekrarlamamanız gerekir. Hem geçmişinizden kopmayacak, hem yaşadığınız çağın dışında kalmayacaksınız. Bu sürekli teyakkuz halinde olmayı, rehavete kapılmamayı, işinizi ciddiye almayı gerektirir. Her sayı bir öncekinden daha iyi olmazsa, yorulmaya başladınız demektir. Vakit geçirmeden bayrağı daha dinç birine devretmeniz gerekir. Türkiye şartlarında bunun son derece zor ve yıpratıcı olduğunu tahmin edebilirsiniz. İddianızı küçücük tirajlarla sürdürmek çok zordur; çünkü ciddi bir dergi çıkarmak, belli bir kaliteyi tutturarak bunu sürdürebilmek bir ekip gerektirir. Banka gibi kurumların finanse ettiği dergiler hariç, edebiyat dergileri Türkiye’de böyle bir imkândan hep mahrum kalmışlardır. Dolayısıyla bütün işler bir kişinin omuzlarına yüklenir.
Edebiyata, merakı olan gençlere neler söylersiniz?
Merak yetmez, sabırlı, kararlı ve istikrarlı ve zor olana talip olmak gerekir. İlgi alanlarını çoğaltmalı, edebi çalışmalarına “yakıt” sağlayacak alanlarda da bilgi sahibi olmalıdırlar.
Tarih, felsefe, estetik, resim, müzik, sinema… Eski yazıyı hiç değilse matbu eserleri rahat okuyacak kadar öğrenmelidir. Tabii eski harfli metinleri rahat okuyabilmek için Türkçeyi geçmişiyle birlikte öğrenmek şarttır. Gençlerin bildiklerini zannettikleri Türkçeyle hiçbir yere varmak mümkün değildir. Tabii bir veya birkaç yabancı dili bilmek de ufuklarının sonsuz derecede genişlemesini sağlayacaktır.
Beşir Ayvazoğlu kimdir?
Önceleri şair olarak tanındığı halde, modern şiire ayak uyduramadığı ve ne kadar çabalarsa çabalasın zirvedekilerle boy ölçüşemeyeceğini anladığı için şiirden uzaklaşmış; deneme, portre ve biyografi yazarı olarak öne çıkmıştır. Çalışkan, müşkülpesent, ilgilendiği hiçbir konunun peşini bırakmayan titiz bir araştırmacı, Türkçeye kaybettiği zenginlikleri ve incelikleri yeniden kazandırmaya çalışan bir deneme yazarı, kültür hayatının nabzını tutan bir kültür gazetecisi ve editördür. Bir romancı duyarlığıyla, fakat akademik titizlikten taviz vermeksizin yazdığı biyografileriyle, unutulmaya yüz tutan bazı önemli şair ve yazarları yeniden gündeme taşıdığı gibi, Türk edebiyatının birçok karanlık noktasına ışık tutmuştur. Kültürde sürekliliğe inanır; kendi ülkesinde ciddi kırılmalar yaşadığı için kaybedildiğini düşündüğü, ancak derinlerde hâlâ çalışarak yüz çizgilerimizi belirlemeye devam ettiğine inandığı büyük kültürü -şifrelerini ve sembollerini çözerek- yeniden üretilir hâle getirmeyi hayal etmektedir.
GENÇ'ın Yazısı.