Seçil Taşhan
Hepimiz az yada çok bakterileri bir yerler de görmüşüz ve ya duymuşuzdur. Bu bazen, biyoloji kitabı bazen doktorun söylediği bir cümle icinde bazen de önyargılı detarjan reklamlarında ki ``kötü mikrop`` taklitlerinde. Aslında bundan daha çok yakınlar bize, hatta aslında her yerdeler. Hatta mikrobiyologlar bir kişinin tüm DNA`sı, o kişinin vücudunda ki bakterilerin DNA`sı ile birleştirilseydi, bu kisinin genetik olarak insandan cok bakteri olduğunu sevinerek söylerler. Yani vücudumuzdaki bakterilerin sahip olduğu toplam DNA, yüz trilyon hücrelerimizin tüm DNA`sından daha fazladır.
Bununla birlikte bizim bilmediğimiz yada dikkat etmediğimiz daha pek çok özelliğe sahipler.
Bakteriler, yeryüzünde kendi kendine yetebilen, başkasına ihtiyaç duymadan üreyebilen ve yaşamını devam ettirebilen en küçük canlılardır. En küçük canlı kelimesine aldanmayın, hatta en basit canlılar da diyebiliriz fakat pek cok özelliğe sahipler. Hatta bakterilerin dili olsa bize "senin yaptığın işin daha iyisini yaparım ben" bile diyebilirlerdi. Her ortama ayak uydurmalarını sağlayan spor olusturma gibi çeşitli korunma mekanizmaları, kendi aralarında iletişimi sağlayan ve kolonilerinin yeterli sayıda tutmaya yarayan quarum sensing (bakteriler arasında bir çeşit haberleşme dili) ve biofilm oluşturma mekanizmaları, kolonilerine yabancı işgalcilere karsı korumalarını sağlayan antibiyotik işlevi gören bakteriyosinler ile bakteriler çok kompleks özellikler gösterirler.
Sadece bunlar değil, örneğin "deinecoccus" isimli bakteri insanı öldürebilecek dozda radyasyona maruz kalan hasarlı DNA`yı onarabiliyor üstelikte bunu bir sonraki bölünmesinden önce yetistirebilecek kadar hızlı bir sekilde yapıyor.
Ya da "Aquaspirillum magnetotacticum" gibi bakterilerin dünyanın kutuplarına yönelmesini sağlayan manyetik mıknatıs taneciklerinden olusan zincirlere sahip, bu micropusulalar sayesinde canlı sulu ortamda besinden zengin olan tortulara göç edebiliyor.
Tabi bu yeteneklerinin yanında bizim içinde pek cok faydaları olduğunu söylememiz gerek. Örneğin bir öğününüzü bakterilerin hazırladığını söylesek abartmış olmayız. Nasıl mı;
-Peynirler; İsviçre peynirleri "propionibacterium" ve limburger peynirleri "brevibacteium"
-Zeytinler; "leuconostoc", "lactobacillus" ve "pediococcus"
-Sucuklar; "pediococcus"
-Mayalı ekmek; Çeşitli laktik asit üreten bakteriler
-Tereyağı; "lactobacillus"
-Çökelek; "streptococcus"
Mesela açık havada tüm bunları keyifle tüketirken kafamızı kaldırdık ve bulutları gördük, evet orada da bakterilerin etkisi var. Fotosentez yapan deniz bakterileri ve algler normal metabolizmalarının artık ürünü olarak "dimetilsülfat gazı" üretirler. Her yıl yaklaşık 50 milyon ton üretilen bu gaz yükselerek atmosfere karışır ve burada kimyasal olarak yeniden düzenlenerek sülfat`ı oluşturur. Ve bu sülfat, su buharını damlacıklara çevrilmesine neden olur ve bu sayede bulutlar oluşur. Ve bu sistem kendi icinde dengesini de kurmaktadır; bulutlar yoğunlaştığında bakteriler daha az dimetilsülfat üretirken, bulutlar incelediğinde bu döngü yeniden başlar.
İğrenerek baktığımız ``mikroplar``, birbirinden farklı tasarımlarıyla, inşaAllah sahip olduğumuz önyargılarımızı bir miktar yıkmaya yardımcı olmuştur.
Konu ile ilgili daha detaylı bilgiler ve referanslar icin "Dost ve Düşman Bakteriler" isimli Alfa yayınlarının kitaplarına bakılabilir.
GENÇ'ın Yazısı.