Alpaslan Öngel / Genç Haber Merkezi

Sokak Şairi Yücel Yarımbatman İle...

Tüm olumsuzluklara, ekonomik sıkıntılara rağmen o olmak istediği yerde. Evinin kirasını vermekte sıkıntı çekse de borçla kitaplarını baskıya verse de bundan hiçbir sıkıntı duymuyor. Kendisine “sokak çocuğu” ve “dilenci” gözüyle bakılsa da o olmak istediği yerde. Çünkü şiire sevda ile bağlı, şiir onun için bir tutku…

 
Yücel Yarımbatman 1979 yılında Van’da doğdu. İlköğretimini Van Merkez İlkokulunda, ortaöğretimini de sırasıyla Van, Mersin ve Ankara Ticaret Meslek Lisesinde bitirdi. Yükseköğrenimini Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümünde tamamladı. 2003-2005 yılları arasında devam ettiği Kilis Yardımlaşma Derneğinde Türk Halk Müziği Eğitimini (Başbakanlık Gençlik İl Spor Müdürlüğü’nün düzenlediği) dernekler arası Türk Halk Müziği Ses Yarışması’nda (İstanbul Grup Birinciliği) ve Antalya’da (Türkiye ikinciliğiyle) süslemiştir. 1998’den bu yana müzik ve şiirle uğraşmaktadır. Yücel Yarımbatman’ın beş tane şiir kitabı bulunmaktadır.
 
Şiir yazmaya ne zaman başladınız?
             
Amatör yıllarımı saymazsak 10 yıldır şiir yazıyorum.
 
Kitaplarınızı neden kitapçıda değil de kendiniz sokakta satıyorsunuz?
 
Sokakta kitap satma fikri yıllar önce kendi kitaplarını satan bir kadından geliyor. Bir kafede otururken “Kitabımı almak ister misiniz?” sorusuyla karşılaştım ve ben de bu şekilde şiirlerimi insanlarla paylaşabilir miyim diye düşündüm ve bu fikrimi hayata geçirdim. İlk, Ankara karanfil sokakta başladım kitaplarımı satmaya. Orada sokak şairi olarak biliniyorum. Askerliğimi Sarıyer’de yaptıktan sonra bu şehirde kalmaya karar verdim. Ekonomik durumum iyi olmadığı için kitaplarımı borç karşılığında bastırıyorum. Kitapları sattıktan sonra borçlarımı ödüyorum.
 
Sokak Şairi lakabını nasıl aldınız?
 
Genelde büyük şairlere verilen bir lakap bu. Cemal Süreya’ya takılan bir lakap… Çünkü o ünlü olmadığı yıllarda Beyoğlu’nda kendi kitaplarını satmış. Ara Gürel tarafından fotoğraflanınca yavaş yavaş üne kavuşmuş. Yayınevleri şiir kitabı çıkarmıyor. Özellikle öykü dışında, şiir kitabıysa ikinci planda oluyor. Ticari kaybı çok fazla günümüzde yayınevlerinin… Bir yayınevinden çıkması da çok büyük bir etken değil iyi bir yayın evininden çıkması gerekiyor. Sonra geniş kolları olan bir dağıtımcı tarafından dağıtılması gerekiyor. Sadece dağıtıcı da yetmiyor.
 
İyi bir kitapçı dediğimiz kavram nedir? Bu cümleyi kullanırken duraksıyorum hep, doğru cümleyi mi kullanıyorum diye. Çünkü büyük ya da çok satış yapan kitapçılarda tanıtılmıyorsa kitap yine satılmıyor. Yani bilinmiş bir yayınevi bilinmiş bir dağıtımcı, bir kitapevi işleminde olduktan sonra o kitap okuyucuya ulaşabiliyor.
 
Zaten kitap okuyan çok az insan var. Bunun için ya mesleğe küseceksiniz, bunu evde defter arasına yemek tarifleri gibi yazacaksınız. Eş dost gelirse veya hayatınıza giren biri olursa ona sevgililer gününde veya özel bir günde bir iki cümleyle aktaracaksınız ya da sokağa çıkacaksınız geçmişte yapan büyük yazar ve şairler gibi.
 
Ben bir şey yazıyorum, hissiyatımı ortaya koyuyorum. Okumak isteyen yahut içinde okuma aşkı olan bir insan kitapçıda da bakar kitaba, rafta da bakar kitaba, sokakta şairin ya da yazarın elinde de bakar. Yani o kıymeti sanatsal anlamda kaybetmez. Ön yargıları aşarsak sokakta yapılan resim de bir resimdir, yazılan bir şiir de şiirdir. O manada ben kendi kitaplarımı hep kendim çıkarıyorum. Ücretini kendim karşılıyorum. Bize belli bir okuyucu kitlesi kazandırdı bu. Tabii belli bir sempati kazanıyorsunuz.
 
Bir azim var ortada yani cesaretin dışında bir emek var. Böyle baktığınız zaman şiiri sevmeyen bir insan emeği sevdiği için ya da emeğe saygı duyduğu için ya da cesareti takdir ettiği için bir şekilde size ulaşıyor. Sizin karasularınıza giriyor ve bir şekilde buluşuyorsunuz okuyucuyla. Buluştuğunuz zaman zaten iş bitiyor. Yani amaç orada kitabı almak değildir, sizi tanımaktır. Adam bakıyor ki her gün sokaktan geçerken elinde kitapla bir adam duruyor. Bir sormuyor, iki sormuyor, üçüncüde merak ediyor, dördüncü arkadaşından duyuyor. Bir şekilde dönüp dolaşıp tekrar bana geliyor. Yani ben o adamın hayatının bir şekilde merkezindeyim ve merakından sonra dönüp dolaşıp beni buluyor. Buluştuktan sonra da benim sokak şairi olduğumu öğreniyor. O süreci atlattıktan sonra ben okuyucuya ulaşıyorum. Bu işin en zor kısmı… Ama sonuçta en bunu 10 yıldır başarıyorum. Başardığım için de mutluyum.
 
Artık işin zor kısmından ziyade mutluluğunu sürüyorum. Bu hayat felsefesi oldu bende. Şimdi artık yayınevleri geliyor: “Kitap basmak ister misiniz?” , “Kaç tane satıyorsunuz?” gibi ticari sorularla yaklaşmaya çalışıyorlar ama artık iş işten geçti. Bu artık bize bir duruş kazandırdı. Hayatta artık bir sokak şairiyim. Bu beni mutlu ediyor.
 
“Sokak” kelimesine güzel bir mana katmaya çalışıyorum. Çünkü sokak deyince: “Sokak köpeği”, “Sokak çocuğu”, “Sokak kadını” gibi sıfat tamlamaları, isim tamlamalarıyla genelde “Sokak” ve önüne getirilen şey küçümsenir ve ikinci sınıf muamelesi görür. Ama “Sokak”ın sonuna “Şair” koyduğumuz zaman yahut “Ressam” koyduğumuz zaman ya da “Müzik” koyduğumuz zaman -ki bunlar evrensel kavramlardır- bakıyorsunuz ki sokak müzisyenliği sokak ressamlığı sokak şairliği diye bir kavram çıkıyor ortaya. Aslında öyle çok küçümsenecek bir yer değil sokak. İnsanların hayatın %90’ının geçtiği bir yer sokak süre olarak. Yani uykudan sonra en çok zamanımız sokakta geçiyor. Demek ki ben insanların hayatının %90’ınındayım aslında… O açıdan baktığınızda beni mutlu ediyor bu yaşantı, bu uğraş. Hem sevdiğim bir işi yapıyorum hem de geçimimi bundan sağlıyorum.
 
Şair olarak  toplumdaki göreviniz nedir?
 
Bakın şu insanlar aynı metroya biniyorlar, aynı lokantada yemek yiyorlar, aynı sokaktan geçiyorlar ve bu insanların hiçbiri birbirlerini ömür boyu tanımayacak. Bu bana göre bir eksiklik. İşte sanatçılar buralarda, bu sokak aralarında kesişme noktasıdır. Birisi benden kitap alır sayfamı ekler diğeri benden kitap alır onu oradan görür ekler. Birisi tiyatro oyunu sergiler o tiyatroya gider o da aynı tiyatroya gider orada buluşurlar. Sonra bir baktılar tanıştırlar. İşte sanatçılar insanları birbirlerine yakınlaştıran birer yol levhasıdır. Ben kendi üzerime düşen görevi böyle yapmaya çalışıyorum…


Alpaslan Öngel'ın Yazısı.