Füze Kalkanında Bilinmeyenler

Soğuk Savaş’ın sona ermesinden sonra düşmansız kalan ve o tarihten bu yana da varlığı sorgulanan, Batı’nın kolektif savunma  örgütü NATO, düşman arayışını sürdürmeye devam ediyor. İttifakı oluşturan 28 ülkenin devlet başkanları geçen ay örgütün en önemli  irvelerinden biri olarak gösterilen Lizbon Zirvesi’nde, ittifakın 10-15 yılını şekillendirecek yeni stratejik konseptini belirledi. Hiç  uşkusuz, NATO’nun 21. yüzyıldaki rolünden daha ziyade ön plan çıkan konu malum şu “füze kalkanı” meselesiydi.

Türkiye  sisteme dahil olacak mı olmayacak mı” tartışması Lizbon Zirvesi’yle cevabını buldu. Çekincelerinin giderilmesinden sonra Türkiye, füze savunma sistemi projesinde “varım” dedi. Türkiye’nin sisteme dahil olması iki şekilde değerlendirildi; zafer ve ihanet… Yani ak  ve kara… Kimilerine göre, Türkiye bastırmış istediğini almıştı. Zirvenin tek kazananıydı… Kimilerine göre ise komşularıyla sıfır  politikasını sıfırlamıştı… İhanet etmiş, kelimenin tam anlamıyla çuvallamıştı… İran’a karşı kalkan olmuştu vs…

Ön kabullerle ya da  ön yargılarla değerlendirme yapılınca bu tür çıkarımlarda bulunmak mümkün.

- Bir kere “füze kalkanı” projesi adından da  anlaşılacağı üzere saldırı değil, bir savunma sistemi. Bir yerlerden nükleer füze atılır atılmaz muhtelif yerlere yerleştirilen radarlar  füzeyi tesbit ediyor ve onu alaşağı edecek bir füze fırlatma sistemi devreye giriyor. Yani, kimse kimseye nükleer başlıklı bir füze  atmadığı sürece kimseye bir şey olacak değil!

-Sonra, elinizde imkan olduğu halde, sırf size doğru gelmiyor diye havadaki bir nükleer füzeyi durdurmayacak ısınız? Bu soru burada oldukça anlamlı duruyor.

-Amerika, Fransa, İngiltere vs. Nato’nun 28  ülkesinden birisi İran’a saldırmak istese bunu Türkiye üzerinden yapma ihtiyacında değil.

-Türkiye’nin İran’a ihanet ettiğini  söyleyenler, zirve sonrası İran Dışişleri Bakanı Manucher Muttaki’nin “izlediği ilkeli tutum” nedeniyle Türkiye’ye teşekkür etmesini  görmezlikten geliyor.

-Türkiye, “yokum” dese Yunanistan, Bulgaristan “varım” demek için sırada bekliyordu.

Peki Türkiye, “varım”  diyerek ne yapmış oldu? Ankara;

- “Füze sistemi hiçbir ülkeye karşı olmasın, kararlarda ülke adı geçmesin” dedi. -“Sistem Türkiye  topraklarının sadece bir kısmını değil, her karış toprağını korusun” dedi…

-“Sistem tamamıyla bir NATO sistemi olsun ve  kullanımında tek bir devlet değil, ortak komuta anlayışı hâkim olsun” dedi…

-“Sistemin komuta kademesinde ben de olacağım” dedi.

Nihayetinde hepsini kabul ettirdi. Yani, Ankara, “varım” diyerek, Nato’nun serseri mayını andıran gücünü ve stratejisini frenleme, dengeleme imkanını elde etmeyi tercih etti. “Yokum” dese bu sistem öyle veya böyle kendini konuşlandıracak bir yer  bulacaktı. Soğuk savaş günlerini andıran bir tabloyu ortaya çıkartmış olarak.

Evet, sonuç zafer değil, ama ihanet de değil.


Beytullah Demircioğlu'ın Yazısı.