Sohbet Ehline Sosyal Ağ "Salam"ı Az Gelir
Akif Vezir
Biz söz ve sohbet medeniyetinin çocukları, sosyal medya adı verilen sanal platformların sosyalliği ile yetinemeyiz; bu, bize yetmez. Bize sohbet lazım: Reel, hakiki, face değil feyz dolu… Yârân lazım: Kanlı, canlı, heyecanlı; bağlantısı kesilince ışığı sönen değil, yüzündeki ışığı kalbindeki dirilikle hiç sönmeyen…
eçtiğimiz ay İstanbul’da Salamworld adlı yeni bir sosyal paylaşım ağı girişiminin ilk küresel zirvesi gerçekleştirildi. 30 ülkeden katılımcının yer aldığı zirvede Salamworld’ün temmuz ayında faaliyete geçmesinin planlandığı ve “İslam kültür ve mirasını dünyaya tanıtmak amacıyla tasarlanmış bir iletişim platformu” olarak hizmet vereceği ifade edildi. İstanbul merkezli olacak Salamworld 5 yılda 50 milyon kullanıcıya ulaşmayı hedefliyor.
Salamworld’ün İslami bir girişimden daha ziyade ticari bir girişim olduğu açık. Bunu zaten girişimin başındaki isim Abdülvahid Niyazov “helal ürün pazarının büyümesine de katkıda bulunmak istiyoruz, aynı zamanda İslam Altın Dinarı’na dayanan bir online helal alışveriş platformu da kurulacak” şeklinde ifade ediyor. Ticaret serbest olduğunu göre “niye Müslümanların parasına, profiline ya da zamanına talip oluyorsunuz kardeşim” deme hakkımız olamaz; nitekim böyle başka girişimler de var zaten. Sorun, sosyal medyada farklı bilinç düzeylerindeki bu tür “toplaşma”ların İslâmî diye takdim edilmesinde. O açıdan örneğin tanıtım metinlerinde yer alan “ümmetin minberi” ifadesi bu tür bir ticari girişim için çok iddialı.
Salamworld, hayatımıza her geçen gün daha çok sarkan sosyal medya içerisinde alternatif bir mecra olabilecekse başımızın, gözümüzün üstünde yeri var. Bakın “biz sohbet medeniyetinin çocuklarıyız, böyle sanal toplaşmalar bizi bozar” demiyoruz. Ya da “yapabiliyorsak, camilerimizi şenlendirelim, oraları hayata, hayatı oralara taşıyalım” diye bu tür sanal girişimleri toptan ademiyete de mahkûm etmiyoruz. Bütün köktenci itirazlara –ki yukarıdaki ikisine de katılırız- ve sanal dünyanın sahteliğine rağmen internette güzel örneklerin ve alternatif oluşumların varlığını önemsiyoruz. O yüzden Salamworld gibi projelerin çoğalması gerekiyor, ama takdim ve temennilerde ölçüyü elden kaçırmamak şartıyla…
Salamworld bir ticari teşebbüs olarak serpilip gelişsin, ama kendisini ümmetin ve İslam’ın test edildiği bir mekâna dönüştürmesin. Kendileri katılmasa da başlangıçta üzerlerine yapışan ve PR kaygılarıyla çok da itiraz etmedikleri “Facebook’un İslamisi” etiketi, “salam” değil “bye” etkisi yapar, çocuk doğmadan ölür, yazık olur. Bu şekilde, Güney Afrika Müslümanlarının kurduğu “Muslimbook” gibi Facebook çakması ıssız bir mecradan ya da Mısır’da “Müslüman Kardeşler’in açtığı “İkhwanbook” (İhvanbook) gibi komploculuğu tahrik eden bir “dâvâ veritabanı”ndan öteye gidilmez.
Sosyal medya zor bir mecradır, hedonist bir hayat tarzının ihtiyaçlarından türediği için kökü bozuktur. Ama müstağni kalınamayacak kadar yaygın ve etkilidir. Kendisi, ailesi ve çevresi için öte dünya derdi olanların bu ortamda çözüm alanlarına ihtiyacı var. Bu alana, özü ticari girişimlerle girmekte beis yok, ama buraları bir dava heyecanı ve rüzgârı oluşturarak “bizleştiriyoruz” diye takdim etmek kendini kandırmak olur. Bu ticari girişim kendini ispatlar, belli bir nitelik ve niceliğe ulaşır, o zaman maksat kendiliğinden sağlanır zaten. Ama işin özünü hiç unutmamak kaydıyla: Biz söz ve sohbet medeniyetinin çocukları, sosyal medya adı verilen sanal platformların sosyalliği ile yetinemeyiz; bu, bize yetmez. Bize sohbet lazım: Reel, hakiki, face değil feyz dolu… Yârân lazım: Kanlı, canlı, heyecanlı; bağlantısı kesilince ışığı sönen değil, yüzündeki ışığı kalbindeki dirilikle hiç sönmeyen… Salamworld gibi girişimler, manası, mekânı, beyanı bizim olan hakiki sohbet ortamlarına taşıdıkça, gerçek sosyalleşme ortamlarına vesile oldukça bir değer ifade eder. Diğer türlü sanal gelen sanal gidiyor zaten.
GENÇ'ın Yazısı.