Kişi kendini tanımadan kendini bilmeden kendisiyle doğru bir iletişime geçemez. Kendini tanıma insanın olgunlaşması anlamında hem bizim kültürümüzde ve inancımızda hem de kadim kültürlerde en temel kişisel gelişim basamaklarından biridir. Nitekim bizim kültürümüzde bu gerçek “Kendini bilen Rabbini bilir” cümlesiyle ifadelendirilmiş ve kendini bilmek Rabbi bilmek kadar önemli ve aziz tutulmuştur.

İletişimde ilk adım kişinin kendiyle iletişimidir. Çünkü kişi hayatı boyunca algıladıklarını, düşündüklerini ve hissettiklerini yakın uzak, önemli önemsiz, faydalı faydasız, dikkate değer/değmez vs. sınıflandırarak konumlandırır. Bu konumlandırmaya göre de işlerini, ilgilerini, hedeflerini vs. hayatla ilgili her şeyi düzene sokar ve hayatında bir kısmına çok, bir kısmına az, bir kısmına ise hiç yer vermez. Ancak bunu yapabilmesi için tutarlı bir kendilik algısına sahip olması, kendini tanıması/bilmesi ve bu bilgi üzerinden kendisi ile sağlıklı bir iletişim kurabilen bir insan olması lazımdır. Kendisi ile sağlıklı bir iletişime kendini tanımadan geçmesi, kendini tanımadan kendini konumlandırması, kendini konumlandırmadan da dünyadaki başka herhangi bir şeyi sağlıklı bir şekilde konumlandırması mümkün olmadığı için kişinin kendisini bilip/ tanıyıp kendisi ile sağlıklı bir iletişim kurması iletişimin ilk basamağıdır.

Kişi kendini tanımadan kendini bilmeden kendisiyle doğru bir iletişime geçemez. Kendini tanıma insanın olgunlaşması anlamında hem bizim kültürümüzde ve inancımızda hem de kadim kültürlerde en temel kişisel gelişim basamaklarından biridir. Nitekim bizim kültürümüzde bu gerçek “Kendini bilen Rabbini bilir” cümlesiyle ifadelendirilmiş ve kendini bilmek Rabbi bilmek kadar önemli ve aziz tutulmuştur. Çünkü kendini bilmeyen Rabbi de bilemez. Yine bizim kültürümüzde Koca Yunus kendini bilmenin önemini şöyle ifade etmiştir: “İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir, sen kendini bilmezsen, bu nice okumaktır.” Yaşadığımız dünyada hem geçen yüzyıldaki dünya savaşları ve atom bombası faciası hem de günümüzde Ebu Gureyb, Guatanamo vb. insanlık ayıpları, teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin, bilgi ne kadar artarsa artsın insan kendini bilmezse bu gelişme ve artış insanlığın lehine değil aleyhine dönebilir gerçeğini hepimize göstermektedir.

Kişinin kendini bilmesi ruh sağlığına ve bütünlüğüne kavuşma anlamında da çok önemlidir ve ruh sağlığı yerinde olan insanın en temel özelliklerinden biri olarak “kişinin artısı ve eksisi ile kendinin farkında olması” sayılmaktadır. Bu noktada Carl Rogers’ı hatırlamakta fayda var. Ona göre kişinin yaşadığı iç sıkıntılar, bunalımlar ve hatta patolojiler gerçek ben ile ideal ben arasındaki farklılıktan meydana gelmektedir. Söz konusu farklılık ne kadar büyürse kişi kendi içinde o kadar problem yaşayacaktır. Gerçek ben; kişinin hali hazırda gerçekte ya da hayal dünyasında sahip olduğu bütün fiziki ve psikolojik özellikleriyle kendini tanımladığı yani yaşadığı benliğidir. İdeal ben ise kişinin sahip olmak istediği özellikleri içeren benliğidir ya da başka bir deyişle olmak istediği insandır. Şayet bir insanın şu anda sahip olduğu kendiliğiyle, benliğiyle idealinde sahip olmak istediği kendiliği ve benliği farklı ise farkın oranına göre kişi psikolojik anlamda problemler yaşar. Şayet gerçekten çok ciddi bir uçurum varsa yaşanacak problem de çok ciddi olacaktır.

Kişinin kendini bilmesi/tanıması sağlıklı bir gerçek ben/ideal ben tanımlaması yapmasını sağlıyor. Yani kişi kendini tanıyorsa o zaman gerçek ve ideal benini buluşturabileceği bir tanımlandırma yapar ve kendini ona göre konumlandırır. Kendini değerlendirdiğinde şayet ideal benine ulaşabilecek kapasite ve imkana sahip olduğunu görüyorsa gerçek benini ideal benine dönüştürme sürecine girecek ve bu sürece girmek onun gerçek ben ile ideal beni arasındaki farktan oluşan mutsuzluğunu ortadan kaldıracaktır. Şayet ideal beni hali hazırda sahip olduğu özellik ve imkanlarla ulaşamayacağı bir konumdaysa o zaman da ideal benini şartları ve imkanları üzerinden yeniden tanımlayacak ve ideal benini gerçek benine yaklaştıracaktır. Dolayısıyla da gerçek ben ideal ben arasındaki uçurum kalkacak, kişi bu uçurumun verdiği huzursuzluk, tatminsizlik ve yetersizlik hislerinden kurtulacaktır. Ancak bunun olması da kişinin kendini tanıması ve bilmesi, bunun üzerinden gerçek ve ideal benini tanımlaması ile mümkündür.


Mehmet Dinç'ın Yazısı.