Mümin Fark Eder, Fark Atar!
Naime Tatlıcı
Temyiz edebilme yetisi, akıl-baliğ olma neticesinde gerçekleşir. Akıl, iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan, menfaati zarardan ayırma kabiliyetini ifade eder. Mümin, en büyük hayrı fark edip imana el uzattığı için, aklın zirvesindedir. Elbetteki iman, edilince sonlanan bir teoriyi değil, salih amelle tazelenen bir pratiği ifade etmektedir. Bu anlamda, yaşamının her anında “fark edebilme” eylemini ifa etmesi icap eder.
Müslüman hiçbir zaman toptancı değildir, bırakın esasları, nüanslara bile dikkat kesilir. Aynı safta gözükseler de, Ebu Cehil ile Ebu Talib’i bir tutmaz. Zulme karşı direnişte Müslümanlara yardımcı olan bir ehl-i Kitabı, firavun zihniyetine ram olmuş olanlarla bir görmez.
Mümin, düşmanlığa düşmanlık eder. Küfre karşı buğz ederken, kâfire merhamet kanatlarını açarak muhatap olur. Günahtan nefret ederken, günahkâr bir mümin kardeşine şefkatle davranır.
Mümin, hocasını/üstadını/mürşidini her şeyi bildiği için sevmez, “Her şeyi Bilen”i bildirdiği için sever. Mümin farz ile sünneti de ayırır, sünneti de farz gibi iştiyakla eda eder, ama sünnetten zorunlu hallerde taviz verecek olsa da, farzından asla taviz vermez.
Mümin, din ile mezhebi de tefrik eder; mezhepli olur, ama mezhepçi olmaz. Mezhebin araç, dinin amaç olduğunu bilir. Araca amaca ulaşmak için önem verir.
Mümin, namazın amaç, hatmenin araç olduğunu bilir. Namazı resmi kılıp, huzuru hatmede aramaz. Hatmedeki zevkini namazda şevke vesile kılar.
Mümin, namazın da bir araç, rıza-yı ilahinin ise hakiki amaç olduğunu bilir. Şekle takılmaz, ama şekli de ihmal etmez. Rabbinin hem Zahir, hem de Bâtın isminin tecellilerini yaşar.
Mümin, Kur’an ile Kur’an’dan ilham alan kitapları da temyiz eder. Biri içinde şüphe olmayan mutlak mükemmeli, diğerleri ise, mükemmele yaklaştıran iyileri ifade eder. Kitapların iyi olması hata bulundurabilmesine engel olmadığı gibi, hata bulundurabilmesi de iyi olmasına mani değildir.
Mümin, birinin hatasıyla diğerini mesul tutmaz. Hatalı ile masumu birbirinden ayırır. Alimden zalim, zalimden alim doğacağını çok iyi bilir.
Mümin, Allah katında tek dinin İslam olduğuna kati inanır, ama İslam’ı işitmemiş olanları kesin cehennemlik olarak nitelemez, Rabbi’nin rahmet ve kudretine havale eder.
Mümin ne tedbire itimat eder, ne de tedbirsizliği tevekkül eyler; cüzi iradesini son raddesine kadar tedbir almada kullanırken, gönlünü külli iradenin hükmüne huşu ile teslim eder.
Mümin zanda bulunurken, nefsi ile kardeşine farklı muamelede bulunur; nefsine karşı savcı, kardeşine karşı avukat gibi davranır. Mümin, ihtiyacı olanla olmayanı ayırır, sadakasını muhtaca verir.
Mümin at ile iti ayırır, birine ot verirken, diğerine et verir. Kâfiri imana davet ederken, namaz ehlini takva mertebelerini tırmanmaya çağırır.
Mümin, din ile beşeri sıfatları ayırır. Ehli kitaptan eşi olsa, onu cidden sever, ama dinine karşı en ufak bir meyilde bulunmaz.
Mümin, kâr ile yârı ayrı tutar. Eli kârda da olsa, gönlü daim yârdadır. Mümin iman nuruyla nazar eder, veli taslağı ile hakiki mürşidi tefrik eder.
Mümin dönemlerin gereğini fark eder, her çağa ona münasip tarzda hitap eder. Güneş aynı kalsa da, aynaların değiştiğini bilerek davranır, yeni şeyler söylemesi gerektiğini bilir.
Mümin mekânların önemini fark eder, kesrette tevhidi bulur. Mekândan bağımsız fıtrat hali tesettürü şart bilir, ama çöldeki ile kutuptakinin farklı biçimde örtünmesine de hoşgörü gösterir.
Hasılı, mümin hakla batılı fark eder; hakkı hak bilip hakka ittiba eder, batılı batıl bilip, batıldan içtinab eder.
GENÇ'ın Yazısı.