Meryem Emine Toprak

Terler içinde uyanmıştım. Neydi o rüya öyle? Sanki ömrümden ömür gitmişti. Rüya mı, yoksa gerçek mi olduğunu anlamaya çalışıyorum alnımdaki terleri silerken… İlk defa çaresiz kalışımı bu kadar en derinden hissediyordum. Ve öldüğümü düşünüp, yaptığım hataları hatırlayıp, nefesler içinde kalışımı… Rüyayı tekrar tekrar aklıma getiriyorum ve çıkardığım hikmeti sıralar gibi oluyorum. İlk aklıma gelen, Suriye‘deki kardeşlerimiz oluyor. Rüyada namlunun ucundaki kurşunun hedefi benim. Her an patlayacak, kalbimi delip geçecek... Bir koltuğun ardına saklanmış, ilk çıt sesinde sanki son nefesimi vereceğim. Etrafta yine kaçmaya çalışan, saklanacak yer arayan tanımadığım bir sürü insan… Ve aklıma gelen Suriyeli kardeşlerimiz için dualar yağdırıyorum Semaya ellerimi acizce açarak...

Filmin ikinci kısmındayım şimdi. Farklı bir odadayım. Bir kaç kişi yeni yapılmış tabutları odaya taşıyorlar. Odada bazıları o tabutlar içinde yatıyorlar. Güya onların yatağı, ranzası o tabutlar. Ben de yardım ediyorum taşımaya, şaşkınlıkla. Ve biten bir rüyanın ardından aceleyle saate bakıyorum. Sabah namazına kurulmuş ”seher yeli” türküsünü bile işitmemişim. Kalkıp son dakikalarda namazımı yetiştiriyorum güneş doğmadan. Sonunda varıyorum huzura. Huzura eriyorum. Sabahın Rabbine hamdolsun!

Her rüyayı hayal meyal hatırlarken, bu başka... Baştan sona hepsi aklımda, yaşanmış gibi. Biz bazen hayattan o kadar çok kopuyoruz ki, imtihanlar ağır geldiğinde yaşama umudunu bile ümit etmekte zorlanıyoruz. Oysa biz, Suriyeli bir masumun gözündeki yaşı, kalbindeki korkuyu hiç hissetmemiştik…

Ve biz sabahlara ezan sesiyle uyanırken, onlar bölük pörçük olmuş uykulardan bomba sesleriyle gözlerini açıyorlar. Zalime de zulmüne de kramplar girsin! Ağrımayan her bir dişimiz kadar, başımıza düşmeyen bombalar kadar “hamd” borçluyuz sana Rabbim. Şimdi sızlayan vicdanlarımızı dindirme zamanı. Osman Nûri Topbaş Hocaefendi`nin de buyurduğu gibi “Kapıdaki kelpten bile sorumluyuz.” Sorumlu olduğumuz bir yük var omuzlarımızda. Öyle bir günden korkuyorum ki, insafsızca katledilen kardeşlerimize hesap verememekten, onlara ne diyeceğimi bilememekten. ”Müminler ancak kardeştir.” ayeti mucibince onların acılarını yüreğimizde hissetmek adına… Bizim silahımız elbette ki dua. Ve gözyaşlarına sığınmış çaresizliğimiz. Empati yaptıkça defalarca ölüyorum.

Tarih, tozlu sayfalarına yazsın bu katliamı. Öyle bir şey ki, babadan kalan miras; Zulüm… Baba Esad da Hama’da yaptığı katliamda binlerce cana okumuştu. Oğlu tıpkı kendisine çekmiş. İçimden kavga ediyorum bu olayın vehametine el uzatmayan herkesle. Tüm Allah, İslam, Merhamet düşmanlarına “Onlar tuzak kuruyordu, Allah da onlara tuzak kuruyordu ve Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır” (Enfal, 30.) diye haykırmak istiyorum…

Canımızı yakan, sadece Suriye değil. Filistin, Bosna, Çeçenistan ve saymakla bitmeyen, adı sanı kalmamış nice ölümler… Ya biz yeterince sesimizi duyuramadık ya da zalimin zulmü korkutmuyor artık bizi. Esad’ın da kafasına taş düşüp vicdana gelip vazgeçmesini bekliyoruz zulmünden. Sizce Esad, babadan aldığı bu mirası size yedirir mi?

Medya gerçeği saklıyor bizden. Her zamanki gibi kendi dilini kullanıyor. Yarı yalan yarı gerçek. Gözlerimiz kan, ceset, ölen çocukları görmeye alışmış gibi. BM kaplumbağa üzerinde yol kat etmeye devam ederken Annan’ın planları suya düşmüş olsa gerek. 12 Nisan’da yapılması gereken ateşkes, hâlâ sürdürüyor zulmünü.

Bir düşünsek keşke… Şu devirde ekmeksiz, susuz, işsiz, internetsiz yaşayamazken… Verilen nimetleri çoğu zaman beğenmezken… Ya onlar? Havanın sıcaklığından dert yanan tesettürlü kardeşlerimiz, sosyal medyada taktığı başörtüsünü şikâyet edercesine… Peki ya savaşın harareti? Bizim imtihanımız nefisle. Onlarınki can, mal, yurt, namus, din… Sıcaklık deyince söylemeden geçemeyeceğim. Tebük seferine sıcak olduğu için çıkmayanlara, öyle bir ikaz geldi ki: “Cehennem ateşi daha şiddetlidir.” ayetinde buyrulduğu gibi...

Bu yanan ateş ne zaman sönecek bekliyoruz. Arap baharının da ilkbahar olmasını için dualar ediyoruz. Zaman ahir zaman… Yazdıklarım ise sadece vicdanımın çığlıklarından birkaç kelam… 


GENÇ'ın Yazısı.