Ahmet Ekrem Kaya

Genç Akademi Koordinatörü Ahmet Ekrem Kaya Pakistan`dan selam getirdi bizlere. Selin vurduğu o mazlum topraklara gitti, kardeşlerimizin dertlerine bir nebze olsun  derman olmaya çalıştı. “Varlık ancak bu kadar yok olabilir” dediği o topraklarda bakın neler gördü Ahmet Ekrem:

Her Çarşamba mutat olduğu üzere Genç personeli ile kahvaltıda buluşuyoruz. Çayları yudumlarken Lütfi abimiz bir soru soruyor: Pasaportu hazır olan var mı? Benim hazır abi diyorum. Kurban faaliyetleri için gönderelim seni Ahmet Ekremciğim diyor, olur abi diyorum, nereye peki diye soruyorum. Pakistan’a diyor…

Aynı gün hazırlıklara başlıyorum, birkaç gün içinde de kendimi havaalanında buluyorum. Hazırlıkları yaparken bir yakınım telefonda “tehlikeli yer orası, bombalar patlayıp duruyor, bir kere daha düşün istersen” diyor. Sinirleniyorum. Sahabi Efendilerimiz geliyor yine aklıma, her şeyi bırakıp, at sırtında o ‘çağrı’yı ulaştırmak için oradan oraya giderlerken, ben bir uçaktan inip öbür uçağa binerken tereddüt mü yaşamalıyım diye kızıyorum kendime.

Hamdolsun varıyoruz. Havaalanından çıkar çıkmaz, sanki kilometrelerce yol değil de onlarca yıl öteye gitmişim gibi geliyor. Gelişmişlik farkı hemen gözüküyor! Karayolu ile yolumuza devam ediyoruz. Ben hayatımda böyle trafik görmedim, hiç kimse durmuyor, herkes yol sadece onun sanıyor. Biz de sollama yapmak için arkadan selektör yapılır, orada şoför kornayı patlatana kadar basınca öndeki araba ancak çekiliyor. Karınca sayısına eş motorsikletler sağımızdan solumuzdan vızır vızır geçiyorlar.

Bir gün sonra hemen işe koyuluyoruz, kesimlerin yapılacağı köyleri tespit ediyoruz. Selin vurduğu yerleri görmek insanı etkiliyor, bu insanlar bu kadar fakirken bir de  bu felaketle karşılaşınca ‘’bu insanlar imtihan ediliyorlar’’dan başka bir söz gelmiyor aklımıza. Köyleri görünce varlık ancak bu kadar yok olabilir diyoruz, memleketimizdeki imkanlarımız bir saltanatmış meğer diyoruz. O gün birkaç köy geziyoruz, her gittiğimiz yerde arabanın etrafı hemen doluveriyor, çocuklar çok nadir araba gördüklerinden hepsi arabayı ellemek istiyor, bazıları ile gözlerimiz buluşuyor, ılık ılık bir şeyler akıyor küçük gönüllerinden yüreğimize.

Gittiğimiz yerlerin birinde iki tane lise öğrencisi ile karşılaşıyoruz: Muhammed Firdevs ve Muhammed Gabran, güzel İngilizce konuşuyorlar. Biraz sohbet ediyoruz. Türkiye’yi ve Türkleri çok seviyorlar, devlet büyüklerimize de çok ilgililer. Türkiye’de üniversite okumak ister misiniz diyorum, gözleri gülüyor ikisinin de. Biraz sohbetten sonra okula gitmek için müsaade alıyorlar, onlarda da bizde de bir his var, birbirimize sarılmak istediğimizi hissediyoruz ve kucaklaşıyoruz. Göğüs göğse veren bu ümmet gençlerinin muhabbeti ümmet için dua olarak göğe yükseliyor.

Ve bayram geliyor… Selin vurduğu köylerin birindeyiz, bayram namazı için bir arazinin üzerine serilen naylonlar camimiz. Namazdan sonra tekbirle kurban kesimlerimiz başlıyor, Allahuekber nidaları göklere yükseliyor, bu insanlar kim bilir ne zamandan beri et yemiyor. Zira heyecanlılar. Kesimlerimiz bitiyor, sütlü çay ikram ediyorlar bize. İçerken çayımızı, bir amca bir şeyler söylüyor kendi kedine. Urduca bilmesem da amcayı anlıyorum, dua tek dil çünkü biliyorum. Amca kurban gönderenlere dua ediyor, tercümanımız da hemen bizi teyit ediyor zaten. Türkiye’ye çok dua ediyorlar. Bir amca ile bayramlaşmak için elini öpmeye eğiliyorum, öptürmüyor elini, zorla benim elimi öpüyor, o da dualar ediyor. Başka bir köydeyken muhtar efendi, Türkiye kalbimizde diyor. Ülkemize ve milletimize karşı gerçekten çok ciddi bir teveccüh var.

Yollardaki ücret gişelerinde Türkiye’den geldiğimizi duyunca bizden ücret almıyorlar, kaldığımız otelin resepsiyonundaki görevli bile, Osmanlı’nın geri dönmesi için dua ediyoruz diyor. Ne işler yapmışsın sen ecdat diyoruz. Ahh çekerken, ümitler doluyor içimize, vazifemizin önemi diriliyor zihnimizde, dünya gerçekten bizi bekliyor. Bir akşam da Basira bölgesinde bir yemeğe davet ediliyoruz, bölgenin imamları, uleması ve valisi orda. Herkes konuşuyor sırayla, en sonda vali bey. Türkiye için “ben böyle gece gündüz hizmet eden başka bir millet görmedim” diyor, tabii gözler doluyor, insan hisleniyor. Bütün bunlar olurken insan bir de şunu düşünüyor: Bu ümmetin yardım bekleyen tarafı değil de yardım götüren tarafı olmak da ayrı şükür cümleleri ve hamd secdeleri gerektiriyor.

Dualarla uğurlanırken bol bol da selam gönderiyorlar size…


GENÇ'ın Yazısı.