Bir Yanda Baraka, Karşısında Gökdelen...
İstanbul Ticaret Odasının düzenlediği Türk Ürünleri Sergisi Nijerya’da gerçekleşti. Benim de İstanbul Ticaret Üniversitesi heyetiyle birlikte yolum Nijerya’ya düştü. Pasaport, vize işlemleri bittikten sonra Atatürk Havaalanı`ndan yolculuk başladı.
Uzun yıllar olmuş uçağa binmeyeli uzun yolculuklara alışkınım fakat bu yolculuk çok uzun sürdü. Nihayet Anons yapıldı. Kemeri tekrar taktım kulağımda basınçdan dolayı oluşan sızıyla yavaş yavaş Nijerya’ya iniş yaptık. Havaalanına indiğimde bambaşka bir ülkedeydim. Havaalanı kötü bir durumdaydı. Türkiye’deki havaalanlarına göre bayağı geri kalmışdı.
Havaalanından dışarıya çıktık. Saat sekiz civarıydı akşam olmasına rağmen hava çok nemli ve çok sıçaktı. Bavullarımızı bizi bekleyen servise bıraktıktan sonra otele doğru yola koyulduk. En sevdiğim şey yolculuklarda cam kenarında oturmak ve yolu izlemektir. Bir de şoför güzel şarkı açarsa o yolculuğun nasıl geçtiğini anlamam. Yine cam kenarına oturdum. Şansa servisi kullanan şoför radyoyu da açtı Afrika’ya özgü müzikler çalıyordu. Camdan dışarıyı izledim ve Allah`ım ne kadar büyüksün dedim. Dün neredeydim şimdi neredeyim. Kafalarının üzerinde yiyecek satanlar, otobüslerde tıkış tıkış yolculuk yapanlar, motorsikletler, farklı otobüsler, farklı evler, farklı ağaçlar, benim dilim olmayan farklı reklam afişleri.
Uzun bir yolculuktan sonra Nijerya’nın en büyük ve ekonomik olarak en gelişmiş şehri Lagos’a vardık. Lagos’da bulunan otele yerleştik ve uzun yolculuğun verdiği yorgunlukdan dolayı odama çekilip hemen uyudum.
Sabah oldu kahvaltıyı yaptıkdan sonra otelin içinde bulunan Türk ürünleri sergisine gittim. Bayağı kalabalık ve büyük bir talep vardı. Otel, güzel ülkemin güzel insanları ve misafir olduğumuz güzel ülke Nijerya’nın güzel insanları ile doluydu. Türkiye’den foklor ekibi gelmişti. Siyahı beyazıyla Nijerya Lagos’da halaylar çekildi. Ellere tutuştu insanlar müziğin ritmine kaptırdılar kendilerini ve her şey o an unutuldu ne ten rengi ne ekonomi ne aradaki kilometrelerce uzaklık her şey o an unutulmuşdu. O an aslında birbirimize ne kadar da yakın olduğumuzu düşündüm çok uzaklardan gelen kemençe, darbuka sesi bizi birbirimize yakınlaştırmaya yetmişti. Aslında birbirimize ne kadar yakınız kilometrelerce uzaklıkda olsak bile. Bir müzik tıngırtısı bizi bu kadar yakınlaştırabiliyorsa içten bir tebessüm, selam galiba bizi birbirimize bağlar. O anı video çekerek size göstermek isterdim fakat ben de onlarla birlikte oynuyordum ve hiç aklıma gelmezdi Nijarya’ya geleceğim ve halay çekeceğim.
Sonra sergi alanından çıktım ve çevreyi gezeyim dedim. Lagos’a akşam vakti gelmiştim ve tam anlamıyla şehri görememiştim.
Hotelin bahçesinden çıktım ve çivarda dolaşmaya başladım. Hotelin hemen karşısında uzun ince bir kara parçasına sıra sıra barakalar dizilmişken hemen karşı tarafında gökderenler, büyük oteller yükseliyordu. Fakir çok fakir, zengin ise çok zengindi. Nijerya Lagos’da.
Çarşıya çıktığımızda da durum aynıydı. Bir yanda pahalı arabalar geçerken bir yanda ayağında yırtık terliği, sırtında bebeği, kafasında kocaman yüküyle kadınlar dolaşıyordu, Logas sokaklarında. Her yerde durum aynıydı. Ne çocuklarını sırtlarından ne de yüklerini kafalarından ayırabiliyorlardı. Çünkü ikisine de muhtaçtılar. Birini bıraksalar diğerini kaybedecekler hayat onlar için çok acımasız.
Oysa Nijerya petrol ve doğal gaz rezervi bakımından zengin bir kaynağa sahip fakat bu kaynağın ham olarak %95’ini ihraç ediyor. Yer altı kaynakları yönünden zengin olmasına rağmen insanlar fakirler bu ülkede. Lagos görünen yüzüydü Nijerya’nın. Aslında sömürü devam ediyor onlar için bir yanda barakalar sıra sıra dizilirken hemen karşısında gökderenler yükseliyor.
Alpaslan Öngel'ın Yazısı.