Ömer Öztürk

Farkında mısınız? Yetişkinler. Sözüm size. Gençler. Sıra size de gelecek. Ne diyordum? Farkında mısınız acaba, son otuz yılda dengeler nasıl da değişti; bir parça dengesizliğe meyledildi. Müthiş bir değer buhranı 7’den 70’e bütün milletimizin gen kodlarına kadar işledi. 30 yılda 300 yıl yaşlandık, amma da yıprandık.

Bugünün, 2012’nin gencine, geçmişin geleneklerini, kıymetlerini anlatmaya çabalamak, maalesef, çabalama kaptan ben gidemem hükmünden öteye geçememektedir.

İlkokul mezunundan, eskilerin tabiriyle, ‘okumuş’una kadar herkesin üzerinde hemfikir olduğu en büyük ve en sarsıcı devrim eğitim ve kitle iletişim sahasında yaşandı. 2012’nin ilkokul öğrencisine bizim zamanımızda kapkara bir tahtaya el, üstbaş kirleten beyaz tebeşirlerle yazı yazdığımızı nasıl anlatacaksınız? Tablet nesli kurşun kalem neslinin halinden nasıl anlayacak? Hem vaktiyle “Öğrenciliğe” alıştırılan biz bugünün yetişkinleri; ebeveynimizin talebeli-mektepli muhabbetlerini anlayabilmiş miydik sanki?

Ya neslimize illallah dedirten bayrak törenleri, millî bayram kutlamaları, sabah antları, Kasım törenleri. . . O dayanılmaz şekilcilik. Bugünün gençleri, eskimesin diye bütün defterlerimizi, kitaplarımızı saçma-sapan kaplarla kapladığımızı biliyorlar mıydı (1)?

Bizim çocukluğumuzda değil internet, bilgisayar bile henüz ortalıkta yoktu. İnternet bağımlılığı kavramına çok vakit vardı anlayacağınız. Televizyon tek kanallıydı, günde beş-on saat yayın yapardı. Henüz 7/24 denetimsiz televizyonlar, dolayısıyla medya kurbanları henüz ufukta bile görünmüyordu. Sınırsız yayın yapan televizyonlar tüketimi körükledikçe körükledi; ardından kredi kartları, ve beraberinde iflaslar, hapisler, intiharlar… Ekonomik krizler hayatımızın bir parçası haline geldi.

Fakat kabul etmek gerekir ki, en büyük darbeyi dini törenlerimiz aldı. Bayramlar eski neşesini ve coşkusunu kaybetti. Bayram Yeri kavramı tarihe karıştı. Bugünün çocukları bayramlarda sudan çıkmış balığa dönüyorlar. Mazide bayramlarda bütünleşen insanımızın şimdi kendi yalnızlığıyla baş başa kalması yüreklerde ince ama acı bir sızı bıraktı. Mahallelerde kurban kesilmez oldu. Hiç şüphe yok ki, bugünün çocukları, biz eskilerin aşina olduğu kurban kesim merasimlerinden bihaber yetişmek durumunda kalmaktadırlar.

Bizim neslimizde üç aylarda, kandil akşamlarında hep birlikte Allah’a dua etmek en büyük saadetimizdi; günümüzde ise böyle anlarda tefekkürden, ibadetten çok dizi filmler, cıvık magazin programları tercih edilmekte, şu hazin manzara da duyarlı insanları hüzne boğmaktadır.
 
Artık toplumumuzu ifade eden tek deyim “tüketim toplumu” oldu. Bizim neslimizde tasarrufun, hatta fakirliğin bir işareti olarak pantolonlara, ceketlere dikilen yamalar bugün bir modanın adı oldu; dün yaraydı, bugünse para demek oldu.
 
Artık yoğurdumuzu kendimiz yapmıyoruz; sokak yoğurtçularından da almıyoruz. Her çeşidi bulunuyor marketlerde. Eve sütçü gelmiyor. Marketlere başvuruyoruz. Emülgatör, kimyasal madde deposu, tatlı-tuzlu yüzlerce çeşit yiyecek markette, çocukların gözleri önünde, sere serpe, bir el uzatım mesafesinde. Kısacası bizim neslimizden farklı olarak çileyi değil, safayı tercih eden bir nesille karşı karşıyayız.
 
Oysa bizler ne anlardık sefadan? Cefa varken, sefaya kim rağbet ederdi? Sefanın sonu sefalet değil miydi? Hem sefa arayan Sefa Tepesi’ne çıksın, diğer kardeşlerine tepeden baksındı. Mario Simmel’in 70’lerdeki bir romanı gibi YALNIZ HAVYARLA YAŞANMAZ’dı. Aksi takdirde, günümüzde açıkça müşahede edildiği gibi rızk endişesi patlama yapardı. Bütün dünyanın bir AVM (2)’nin içine hapsedileceği günlere fazla zaman kalmamıştı.
 
Hesap Özeti
 
Aslında bu süreç askerî düzenin kaçınılmaz neticesi resmiyet rejiminin aşama aşama sivil (medeni) rejime dönüşüm sürecinden başka bir şey değildi. 12. 9. 80’in öf bile denilemeyen asker şeflerinin bugün yargılanabilmesi tabiattaki “olmaz olmaz” yasasının tabii bir sonucudur. Bizim neslimiz yanlış alışkanlıklardan dolayı hâlâ askeri tesislerin önünden geçerken hafiften ürperir, “askeri saha” yazısını görünce kan deveranı hızlanır; bugünkü nesil ise artık bunları aşma yolundadır. Yukarıda kısaca temas ettiğim hatalı yanlarımızı da törpülersek, daha mükemmel bir cemiyet tesis etmemiz için hiçbir sebep mevcut değildir. 
 
Notlar: (1) Bilhassa, kitabın ruhuyla taban tabana zıt olan kaplama uğraşını biz bugünün büyükleri “çok can sıkıcı bir uğraş” olarak hatırlıyoruz. (2) Alış-veriş Merkezi’nin kısaltması olan AVM’lerde insana bir bardak su bile verilmiyor. Osmanlının Kapalı Çarşıları böyle miydi peki?


GENÇ'ın Yazısı.