Myanmar, namı diğer Burma ya da Birmanya… Güneydoğu Asya’nın bu gizemle ülkesinin en önemli özelliği dünyanın en kanlı rejimlerinden birine sahip olması. Yaklaşık 50 yıldır askeri rejimle yönetilen Myanmar’da geçen yıl sivil hükümetin iş başına gelmesinden bu yana demokratikleşme yolunda kayda değer bir gelişme kaydedilebilmiş değil…

Aung Suu Kyi, Myanmar denilince ilk akla gelen siyasi aktörlerden. 50 yıllık askeri cunta yönetimine karşı verdiği mücadele nam salmış bir “ev kadını”.

Muhalif lider Suu Kyi, ev hapsinde olduğu için alamadığı Nobel Barış Ödülü’ne 21 yıl sonra kavuşması sebebiyle Myanmar geçen ay dünya gündemindeydi. Myanmar’ı dünya gündemine taşıyan bir diğer gelişme ülkenin yüzde 15’ini oluşturan Müslümanlara yönelik Budist şiddetin doruk noktasına ulaşması oldu. Budistlerle Müslümanlar arasında yaşanan gerginlik sebebiyle 500’ün üstündeki Arakanlı Müslüman, Budist çeteler tarafından katledilirken binlercesinin komşu ülkelere sığınmak için yollara döküldü.

Myanmar’ın batı sahilindeki Arakan eyaletinde yaşayan Müslümanlar, BM tarafından ‘dünyanın en çok zulüm gören azınlıklardan biri ve “virtually friendless” yani “kimsesiz” olarak adlandırılıyor. Askeri cuntanın dini baskı, tecavüz, yıkım ve tahribat gibi uygulamaları sonucu 1.5 milyonun üzerinde Rohingya Müslümanı yaşadıkları toprakları terk etmek zorunda kalmıştır. Komşu Bangladeş’teki mülteci kamplarında hâlihazırda 200 binin üzerinde Rohingyalı Müslümanın yaşadığı ifade ediliyor. Dikta yönetim tarafından büyük siyasi ve dini baskı altında yaşayan Rohingyalılar İslam dünyasının ilgisizliğinden şikâyetçi. 


Beytullah Demircioğlu'ın Yazısı.