Kiraz Çiçeğinden Şiire Uzanan Yol: Geyve
Abdulkadir Paça
Geyve… İki heceden ibaret olan bu kelime bir insanın zihninde evvelâ hangi düşünceleri uyandırır dersiniz? Gülleri, meyveleri, trenleri, lambaları, hatıraları, “şairi” ve şiirleri, ihtiramı ve sükûtu, evet ihtiram ve sükût…
Tarih kitapları Geyve adının, Bitinya kraliçesi Gekve’den geldiğini söyler. Geyve tarihi Hititler’le başlar daha sonra Geyve Romalılar’ın ve Bizans’ın hakimiyetinde kalır. Geyve, Malazgirt zaferini müteakiben Anadolu’nun İslamlaşması aşamasında ele geçirilmiş ancak 1096 yılında başlayan Haçlı Seferleri nedeniyle tekrar Bizans yönetimine geçmiştir. Nihayet 1324’te, Osmanlı idaresine girmiştir. Sakarya’nın en eski ilçesi olan Geyve, Sakarya Nehri’nin güneyinde kurulmuştur. Geyve’nin, tarihî İpekyolu sınırları içerisinde kalması, bu şirin kasabayı geçmişle adeta perçinlemiş vaziyettedir.
II. Bayezid Köprüsü (1495-96) ve Elvan Bey Zâviyesi (1450) Geyve’de tarihe tanıklık etmiş iki kadîm dosttur. II. Bayezid köprüsü geçmişte sel baskınları sebebiyle tahribat görmüş ve onarılmış. Elvan Bey Zâviyesi ise, bugün İlçe Halk Kütüphanesi olarak hizmet vermektedir.
Geyve toprağın, nehrin, ormanın, tarihin ve edebiyatın tek bir karede görülebileceği hatta yaşanabileceği nâdide yerlerdendir. Geyve Boğazı’nı geçerken, bugün dahî Ali Fuat Paşa’nın ve silah arkadaşlarının Yunan ve İngiliz askerleriyle mücadele ettiğini, düşmana geçit vermediklerini hissedebilirsiniz. Merhum şair Necip Fazıl’ın Sakarya Türküsü’nü, nehrin akan sularından dinlemek “Akışta demetlenmiş, büyük küçük kâinat / Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat!” mısralarını daha manidar kılabilir. Her birimizin hatırında -özellikle bestesiyle- silinmez izler bırakan “Orda bir köy var uzakta / O köy bizim köyümüzdür.” mısralarını Ahmet Kutsi Tecer’in Geyve’nin Sarıgazi Köyü’ne atfen yazmış olması o köyü bir kez daha bizim köyümüz yapıyor. Evet gitmemiş, görmemiş olsak da… Mustafa Kutlu Üstadımızın “Uzun Hikâye” isimli hikâye kitabının filme aktarılacağı haberini heyecanla öğrendiğimiz şu günlerde, filmin bir kısmının Geyve’nin Doğançay köyünde çekilecek olması heyecanımıza heyecan kattı.
Geyve’de ağaçlar meyveye dururken şairler şiire durur. Dîvan şiirinde müstesna bir yeri olan Güvâhî “Tutasın diyü huyın acır özüm / Ki üzüme göre kararur üzüm” derken Geyve’nin üzüm bağlarıyla süslü bir bahçe olduğunu mu yoksa kendisinin Geyve doğumlu olduğunu mu îma ediyor? Geyve’li bir şair olan Ercan Yılmaz’ın “kiraz çiçekleri şair etmezse / hiçbir şey şair etmez insanı” dizeleri midir, şiirle kirazın ağyara sır olan muhabbetini daha esrarlı kılan?
Elma, ayva, armut, kiraz, üzüm, şeftali, erik, çilek, dut, incir, vişne Geyve’de yetişen meyvelerdir. İbrahim Tenekeci’nin “Geyve’yle meyvenin zengin kafiye oluşu boşuna değil.” sözü gerçekten boşuna değil.
İnsanın ruh ve bedenden müteşekkil olduğuna iman eden bizler, dualarımızda “dünyada da iyilik ver ahirette de iyilik ver” diye yalvarırız Allah’a. Dalından meyveyi koparıp, bereketin, tazeliğin neşesiyle lokmayı ağzımıza götürürken; şairin/yazarın kaleminden sızan mürekkebin zamana not düştüğünü hissederiz Geyve’de. Geyve ormanlarında bulunan kayın, köknar, gürgen, meşe, sarıçam, karaçam ve kızılçam aldığı nefes sayısınca hayat vâdeder insana.
Geyve bildiğimiz kadarıyla, Türkçe’mizde üç zamanlı fiilerin kullanıldığı tek yerdir. (Üç zamanlı fiillerin Türkçe Dilbilgisi kitaplarında mevcut olmadığı hepimizin malûmu. Her şeyin kitaplarda yazmadığı doğru mu yoksa?) Meselâ, ‘gelecekmiştim’ ve ‘güzelmişti’ kullanımları ‘gelecektim’ ve ‘güzelmiş/güzeldi’ kullanımlarına tekâbül etmektedir. İlk anda böyle bir kullanımı “bozuk bir Türkçe” olarak isimlendirmeyi düşünebilirsiniz ancak İstanbul Türkçe’sine uzak fakat çok candan ve sıcak bir Türkçe olarak nitelemek daha doğru olsa gerek.
Geyve’li olmadığım halde Geyve’yi neden çok sevdiğimi soruyorlar. Sizce sebep saymaya lüzum var mı?
GENÇ'ın Yazısı.