Günbatımı Bavullar Hazır
Kalkıp gelmelisin sen de bir akşam vakti. Vizeler kalktı, bavullar hazır çoktan. Yollara düşelim, uzaklara gidelim, bir akşamüzeri…
Akşam ezanı biter, hemen ardından gelen beş dakika içinde gök acayip, garip renklere bürünür. Gökyüzü tamamen karanlığa gömülmeden önceki o kısa vakit gün içinde bir benzeri daha olmadığı için bütünüyle kendine mahsustur. Başka bir şeyle ilgiliyseniz o vakit, nasıl bir anda karardığını anlamazsınız bile havanın. Çabuk batar güneş İstanbul’da. O anda işlek bir caddedeyseniz evlerin ışıklarının pıtır pıtır birbiri ardına nasıl yandığını; halanızın eniştenizin eş dostun tarlasında köyde piknikteyseniz gün boyu ensenizi yakan güneşin sıcaklığıyla beraber aniden sahadan çekildiğini hissedersiniz. Artık insanların “gezmek” için gitmeyi tercih ettikleri avm’lerden birindeyseniz, haberiniz bile olmaz gökyüzünün renginden, havanın serinlediğinden, ezandan ve kametten.
Dağların yamacındaysanız; yavaş yavaş gece için odun toplamaya başlasanız iyi edersiniz: Ateş hem ışığınız hem ısıtıcınız olacak. Hava çabuk soğur gün battığında. Bir ramazan akşamı ilkokulda öğlenciyken son ders pencere kenarındaysanız; ezanı bekleyip bir önceki teneffüs kantinden iftar için satın aldığınız, tahta sıranın altında sizi bekleyen meyveli keke bakıp dururken ansızın gelir akşam vakti. Akşamın getirdikleri de apansız gelir, farkına varmazsınız. Birden bire çoğalır dilenciler sokaklarda, zil çalar mideniz, E-5’te arabalardaki sürücülere mendil, çiçek, kağıt helva, oto araç kilidi satanlar çıkar ortaya, hastayken iyileşmeye başlayan ağrılarınız siz anlamadan sızlamaya başlar yeniden, aşıksanız o güzel yüz apansız gelir karşınıza oturur, çok eskilerden bir şarkı akşamüstü aniden dilinize dolanır.
Akşam vakti çat kapıdır. Şehirde trafiktir, köyde serinliktir, çarşıda hareketlenme, caddede hızlı adımlar, pazarda günün en iyi indirimleridir. Sokakta şeytan ayağına çelme takar hadi eve gel oğlum’dur, kepenklerin çekildiğidir Karaköy’de, İstiklal’de hayat yeni başlıyordur, Mekke’de sofralar üstünde hurma ve su ile çarçabuk açılan oruçlardır, Esenler’de yarım ekmek dönerdir, Kadıköy’de barmen Ceren’in mesai başı, Soğanlık’ta konfeksiyon işçisi Sema’nın hızlıca giyinip eve gitmesidir.
Güney ekspresi yola çıkar o vakit. Kars’tan bir tren kalkar karların arasından gece on bir elli’de. Üç gün sonra gelir yine bir akşam vakti Haydarpaşa’ya. Yalnız akşam vakti açar bazı çiçekler. Durmaz hızla giden arabalar, taksimetreler şişer havalimanı yollarında, kravatlar çözülür, makyajlar silinir, yemekler pişer en çok da. Birbirinden farklı kokular yayılır açık kapılardan sokağa doğru Balat’ta. Tezgâhlar serilir Beyazıt’ta Arnavut kaldırımlarına. 100 liraya antika sarf nahiv kitapları gördüm ben, çalıntı ayakkabılar, upuzun sakallı saçlı şair amca her zaman o büyük ağacın altında. Ateşte iyice yakar köftelerini seyyar satıcılar Mecidiyeköy’de, kokusu peşinizi bırakmaz otobüse binene kadar.
Yaz akşamları sahillerde çekirdek satılır. Pamuk şeker, süt mısır, şişe su satılır. Yaklaşırken akşam vakti, sofra örtüsünü kapıp gelen serilir çoluk çocuk Maltepe sahillerine. Biraz güneş batımı, biraz akşam sefası yapılır. Ne zaman yeni bir lastik top alsa çocuklar öyle akşamlarda; dikenlere çarpar, denize kaçar, yola fırlar muhakkak. Daha keskindir akşamları denizden gelen yosunların kokusu.
Akşamüstü günün en güzel vakitlerindendir. Sesi, kokusu, beraberinde getirdikleri vardır. Bir çöp kutusuna da yansısa ışıkları; güzel ve özeldir. Beyrut’ta yürürken bir kahve radyosundan Feyruz’un sesi gelir kulaklarınıza, Mısır’da bir çöl konserinde kucağınızda uyuyakalır bebeğiniz, bahçede yürürken bir serçe konar omzunuza. Böyledir akşamüstleri; dokunur cesurca içinizde bir yerlere. Akşam güneşi kalır akıllarda güzel günlerden geriye.
Kalkıp gelmelisin sen de bir akşam vakti. Vizeler kalktı, bavullar hazır çoktan. Yollara düşelim, uzaklara gidelim, bir akşamüzeri…
Abdullah Kibritçi 'ın Yazısı.