Mehmet Sadık

‘Bugünkü dünyanın’ ayrı insanları olan biz yetişkinler, hayatı tozpembe gören çocuklarken aynı dünyanın insanlarıydık… Kimimiz, doktor olur tedavi ederdi hastasını evcilik oynarken… Kimimiz, koleksiyonunu yapardı ekmek parasının üstüyle aldığı misketlerin… Kimimiz, resmini çizerdi renkli kalemlerle ‘3 günlük’ dünyanın… Ama bizler hep aynıydık; aynı şekerlemeleri sever, aynı çizgi filmleri izlerdik…

Akşamları heyecanla kapının çalmasını beklerdik. Kapıda ‘dev kahramanımız’ babamızın, sıcacık gülümsemesiyle, bize günün hediyesini vermesini isterdik. Ona sormazdık ‘işler nasıl?’, ‘geçim sıkıntısı var mı?’ diye… Bilmezdik ki onun bize hediye getirdiğinde hissettiği mutluluğun, eli boş geldiği zamanlar da bir toz bulutu olduğunu… Bizler hayatı tozpembe bir ütopya üzerine kurmuştuk…

Gazozuna mahalle maçlarımız olurdu. Kaybeden takım mahallede alay konusu olur, var gücüyle bir sonraki maça çalışırdı… Az mı girdi rüyalarımıza futbolcu olup da attığımız goller? En çok da para biriktirip aldığımız toplarla atardık gollerimizi… Akşam eve gelir, azar işitirdik ‘cennet kokulu’ annemizden… Haksız değildi hiçbir zaman. Üstümüzü başımızı çamura bulamış, bayramda alınan pabuçlarımızı miadı dolmadan eskitmiştik. Ama biz önemsemezdik o zamanlar, yetişkinlerin uğruna kavga ettiği dünya malını. Hayatı ciddiye almaz, hep hayallere daldık… Biz çocukken hayata çalım atardık…

Dedemiz bizim en yakın arkadaşımızdı. Sırtına biner, kovboyculuk oynardık… O yaşının verdiği hastalıklara peşkeş çeker, bizim yanaklarımızda ki gamzelere bakardı… Var mıydı bu hayatta onun için daha büyük mutluluk?

Ağzımıza bakardı anneannemiz… Biz bir şey isteyelim, o hemen atılırdı büyük bir heyecanla yapmak için… Feda ederdi bizim için canını, hayatının son demlerinde… Çeşit çeşit kurabiyeler, kekler yapar, börekler açardı… Ne kıymetliydi onun pamuktan elleri!

Her şey böylesine güzel giderken kimin aklına gelirdi büyümek? Ya da kim isterdi büyümenin unutturacağı çocukluğu… Oynanan oyunların bir gün anlamsız, kurulan hayallerin imkânsız olacağını çocukken nasıl bilebilirdik?

Keşke diyoruz biz yetişkinler… Keşke hep çocuk kalsaydık da hayata tozpembe dünyamızdan baksaydık diyoruz… Geçim sıkıntısının, hayat pahalılığının zorluklarından özlem duyuyoruz çocukluğumuza... Herkesin iyi insanlar olduğu çocukluğumuzu özlüyoruz… Biz; kinin, kavganın, düşmanlığın olmadığı; dostluğun, barışın, kardeşliğin olduğu çocukluğumuza hasret duyuyoruz!

Ümidimizi, azmimizi kaybetmeden yapıyoruz bunu. Çünkü biliyoruz ki çocukluk dönemlerimiz de kalan o atmosfer, bir gün zuhur edecek… Pusuda bekleyen fitnelere rağmen; dostluk, kardeşlik ve barış bir gün geri gelecek!

Dünya güzelliklerinin sadece çocukluk evresinde olmadığını ve hayatın şükürle geçtiği vakit nasıl keyif vereceğini; ümidin, geleceğe umutla bakmanın ne denli önemli olduğunu bir de Hazreti Mevlana’nın sözünden görelim:

‘Güçlük kolaylıkla beraberdir, kendine gel, ümidi bırakma! Akıllı insan bilir ki, ölümün arkasında bile daha güçlü bir hayat beklemektedir’


GENÇ'ın Yazısı.