Entelektüel İftarı ya da Hamidullah`ın Fasulyeleri
Hamidullah’ı Paris’teki küçük çatı katı dairesinde ziyaret eden bir Türk, onun odasını tasvir ediyordu. Köşede bir çaydanlık. Çaydanlığın demlik kısmında haşlanan fasulyeler. Odasındaki duvarları kitaplar kaplamış, yine üst üste konan kitaplardan bir duvar örülmüş odada, alim insan Hamidullah, o demlikte haşlanan fasulyeler ile akşam yemeği meselesini çözebiliyordu.
Hafızam beni yanıltmasın diye çok aradım ama tekrar karşılaşmak nasip olmadı. Okuduğum hatıratta Hamidullah’ı Paris’teki küçük çatı katı dairesinde ziyaret eden bir Türk, onun odasını tasvir ediyordu. Köşede bir çaydanlık. Çaydanlığın demlik kısmında haşlanan fasulyeler. Odasındaki duvarları kitaplar kaplamış, yine üst üste konan kitaplardan bir duvar örülmüş odada, alim insan Hamidullah, o demlikte haşlanan fasulyeler ile akşam yemeği meselesini çözebiliyordu.
İmam-hatip’li talebelerimize “sizin bu şahsı muhakkak tanımanız gerekir” diye sorduğumuz fakat pek azının tanıyabildiği Celalettin (Ökten) hocayı hatırlayın. Şeker Han’a giderken yolda uğradığı bakkaldan bir somun ekmek bir de soğan alırmış. Bütün yiyeceği bu. Öğrencilik yılları böyle geçen bir insan, öğretmen olduğunda da aynı erdem üzeredir. Bir gün kurucusu olduğu okula bir eşyasına bakmak için uğrar. Yaman Dede’nin yemek teklifini “Bu gün okulda dersim olmadığı için yemek yemeye hakkım yok” diyerek geri çevirir.
Dünya tarihi insanların açlık ve yoklukla imtihanları ile dolu. Bu imtihanları alnının akıyla geçmiş, şerefini, onurunu, ilmini karın tokluğuna değişmemiş irfan ehli zatlar yolumuzu aydınlatmış. Şimdi ise daha çok toklukla ve zenginlikle imtihan halindeyiz.
Şimdilerden kastım, on beş-yirmi yıllık bir zaman dilimi değil. Abdurrahman bin Avf’ın terk ettiği iftar sofrasından bu yana aynı imtihandayız. Birlikte hatırlayalım: Oruçlu olduğu bir gün oğlu önüne bir iftar sofrası getirir. Bu mükellef sofra karşısında:
“Mus’ab bin Umeyr (r.a.) Uhud günü şehit edildi. Halbuki Mus’ab benden çok hayırlı idi. Bu mübarek şehid kefen yerine bir kaftana sarılmıştı ki, bununla başı örtülse ayakları açılıyor, ayakları örtülse başı açılıyordu. Yine Uhud’da Hamza (r.a.) da şehit edildi. O da benden hayırlı idi. Onu da kefenleyecek bir hırkadan başka bir şey bulunamadı. Onlar böyle, dünya nimetlerine itibar etmeden zühd içinde yaşayıp Allâhü Teâlâ’ya kavuştuktan sonra dünyanın bunca nimetleri karşıma seriliyor. Ahiret için kazandığımız sevaplarımızın bize dünyada verilmiş olmasından korkuyorum.” der ve ağlamaya başlar.
Döktüğü gözyaşları bizim haber ekranı karşısında sulanan gözlerimizle aynı kaynaktan gelmiyor olsa gerek ki, Abdurrahman bin Avf iftar sofrasını terk eder, yemeği yemez.
Ekran meşhuru alimlerimizi! artık bir tek kuş sütü eksik sofralarda görsek de, aslında biliyoruz ki ilimle, irfanla o sofralar birbirlerinden pek hazzetmezler.
Ramazan mevsiminin en görkemli yanı maalesef artık fakiri az, çeşidi çok sofralar. Birbirimizi davet ettiğimiz sofralarda bile, uzun yaz günlerinin acısını çıkartmak istercesine on-on beş çeşit yiyecekle iftar ediyoruz. Daha azı ile ağırlanırsak kendimize hürmetsizlik olarak algılıyoruz. Parasını ödediğimiz iftarlarda, herkes ile aynı anda yemeğe başlayacak olsak da, çorbamızı soğumadan getirsinler istiyoruz. Kebaplar gecikirse sinirleniyoruz. Bize hizmet eden insanların da oruç tutmuş olduğunu önemsemeden…
Yine bir Ramazan gecesi olmalı. İbrahim Paşalı’nın radyo programı konuğu İhsan Fazlıoğlu. Fazlıoğlu ‘entelektüel bir Müslümanın iftarı nasıl olmalıdır’ı anlatıyor. Yarım ekmek ve üç-beş zeytin yeter diyor. Zeytin, ekmek. Ömer Seyfettin’in aynı adlı hikayesinde de bahsedilen, bir sofrada bulunabilecek en asgari yiyecekler.
Baktığımız yer neresi ise, oraya doğru yol alıyoruz. Ramazan bunun pratiğini en güzel yaşadığımız günler. Cebrail’in -as- ihtarı, Peygamberimiz’in –sav- “amin” desteğiyle “Ramazan’a erişip de günahları affedilmeyen kimsenin rahmetten uzak” olacağını biliyoruz.
Ramazan’a eriştik hamdolsun. Açlık ve tokluk, irfani hayat ya da nefsi tercihler, iradeli olmak ya da olmamak. Bütün Ramazan bu gibi birkaç anahtar kelime etrafında, rahmete uzaklığımızın ya da yakınlığımızın sınavı olacak. Sıkıştırılmış, yoğunlaştırılmış, bir ömre maya olacak sınav günleri…
Acıkmak kim vücûduna safâdır,
Şiâr-ı evliyâ ve asfiyâdır.
Evliya şiarında bir Ramazan geçirmemiz duası ile…
Rabia Gülcan Kardaş'ın Yazısı.