Cantürk Genç / Genç Haber Merkezi / @canturkg

İstanbul Barosu’nda yaklaşan seçimlerle beraber bize hiç de yabancı gelmeyen bir uygulamayla mevcut yasakları genişletmeye başladı. Peki, durduk yerde yapılan bu genişletmenin amacı neydi? Aslında cevabı çok net bir biçimde karşımızda duruyor: Laiklik elden gidiyor kisvesi altında oy toplama çabaları. Bir nevi “ihtiyaç anında camı kırınız” durumu da denebilir aslında.

İstanbul Barosu’nda seçimlerin yaklaşmasıyla oy toplama yarışı başladı. Muhafazakâr kesimin haklarına, özgürlüklerine dil uzatmak, kısıtlama getirmek ise İstanbul Barosu seçimlerinde oldukça işe yarayan hatta karşılığını büyük oy patlamasıyla alan davranış olarak biliniyor. Zaten büyük bir utanç kaynağı olan, mahkemelerde uygulanan başörtüsü yasağının İstanbul Barosu tarafından daha da genişletilmesi isteği kamuoyundan büyük tepki aldı.

İstanbul Barosu’nun yaptığı son düzenlemeye göre daha önceleri sadece mahkemelerle sınırlı olan başörtüsü yasağı artık baro odaları ve icra müdürlüklerinde de uygulanacak. Bu da demek oluyor ki başörtülü bir bayan hukukçunun görevini ifa etmesini imkânsız hale getiriliyor. Olayı birkaç sözcükle açıklamak için hepimizin çok iyi bildiği bu cümle fazlasıyla yeterli olur diye düşünüyorum:

“Bu ülkede herkes eşittir, ama göreceksin bazıları daha da eşittir.”

İstanbul Barosu‘nda yaklaşan seçimler öncesi hedeflenen, toplanmak istenen oyları yükseltme amacıyla 2. Geleneksel “Laiklik Elden Gidiyor O Zaman Hadi Başörtüsünü Daha Çok Yerde Yasaklayalım Günleri” başladı. Hatırlayacağınız üzere birincisi 2008 yılında devreye sokulmuş, karşılığı ise beklenenden daha yüksek düzeyde olmuştu.

Yıllardır tartışılan üniversitede başörtüsü yasağı konusu çözüme kavuşmuş, hiçbir şeyin de elde gitmediği gözler önüne serilmişti.– tabi bazı kesimlerin hala bunu gördüğü söylenemez-. Hatta bu akıl almaz yasağın kaldırılmasıyla eskiden birbirinden nefret eden insanların aynı ortamda bulunup karşılıklı görüş alışverişiyle birbirlerini anladıklarına tanık olunmuştu.

Yasaklamanın getirildiği yerin ise adaletin dağıtıldığı, insanların adalet istedikleri için başvurdukları bir kurum olması ise büyük bir ironiye neden oluyor. Bu anlayışın insanları vasıfları, yetenekleri ve birikimleriyle değil dünya görüşlerine göre değerlendirip, belli bir kalıp dışında kalanların ise yaşam hakkını gasp etmesinden başka bir şekilde yorumlanmasına imkân yoktur.

Olaya bir başka açıdan bakacak olursak, bir yandan kız çocuklarının okula gitmesi, eğitim görmesi teşvik ediliyorken bir diğer yandan ise bahsi geçen kız çocukları, erkek çocuklarına göre büyük bir özenle okutulup, bin bir emekle okullarını bitirdikleri halde başımızın belası haline gelen “yassah kardeşim” zihniyetine mağlup oluyorlar.

Başörtülü hukukçuların karşısında büyük bir engel olarak duran yasakları itinayla uygulayan zihniyetin temsilcileri, bütün bu engellemeleri yetersiz görerek bir üst boyuta taşımaktan geri durmuyorlar. Evrensel insan haklarının birinci dereceden ölçüt olması gerekirken, başörtüsü yasağı gibi keyfi uygulamaların devam ettirilmesinin hangi mantıkla açıklanacağı ise merak büyük bir merak konusu. Yasağı savunanların ise özgürlükçü geçinmeleri olayın hiçbir mantığa sığamayacağının bir diğer göstergesi olarak karşımıza çıkıyor. Bakalım bir sonraki seçimde İstanbul Barosu’nun aklına hangi müthiş(!) fikir gelecek? Benim aklıma bir öneri geldi mesela, hemen paylaşayım:

Laiklik elden gitmesin diyerek oy toplamak için hukukçu veya değil başörtülüleri herhangi bir kamu binasına sokmayın, bu binalara hastaneler de dâhil olsun tabi. Laiklik elden gider maazallah.

Eee, ne de olsa ülkemizde adalet o kadar da adil bir şey değil.


Cantürk Genç'ın Yazısı.