Ahmet Kaya

Osmanlı Medeniyeti -İmparatorluk değil- asırlarca asil değerlerin savunucusu oldu. İnsanı merkeze alan bir yapıyla büyük bir medeniyet ortaya koydular. Yeryüzünde adaletin bayraktarlığını yapıp zalimlere diz çöktürdüler ve yardıma muhtaç mazlumlara el uzattılar.

Osmanlı Medeniyeti öyle bir kudrete ulaşmıştı ki, şu vakada bunu net bir şekilde görmemiz mümkün:

Venedik elçisi Antonio Jüstiniani, 16. yüzyılın kudretli padişahı Yavuz Sultan Selim`in huzuruna girerek yer öpüp itimatnamesini sunar. Ülkesine döndüğünde padişahın nasıl biri olduğu kendisine sorulur. Bu soru üzerine şaşkınlık içinde şöyle bir cevap verir: "Kılıcı öyle parlıyordu ki yüzünü göremedim!”

Göz kamaştıran Padişahta gururdan eser yok!

Elçinin bu itirafının daha sonraları Yavuz Sultan Selim tarafından öğrenilmesi üzerine, haşmetli hünkâr şöyle der: "Paşalarım, Osmanlı`nın kılıcı parladığı sürece düşmanların başı daima önde olur. Ama Allah korusun bu kılıç kınına girer ve paslanmaya başlarsa o zaman bu kafalar yavaş yavaş dikilir ve bir gün bize yukardan bakar!”

Evet, görüyoruz ki ecdadımız “gücünü Hakk yolunda” kullanmayı bir vazife bilmiş ve bu yüzden her daim uyanık durmanın, tedbirli olmanın yollarını aramıştır. Ve güçlerini yeryüzünde hakkın, adaletin, sevginin, merhametin muhafızlığını yapmak için -buna cihad denir- ve her daim bu değerleri hakim kılmak için kullanmışlar.

Dünyanın şimdiki hâlini görünce, “Neredesin ey Osmanlı?” sözü daha da bir anlamlı oluyor doğrusu…


GENÇ'ın Yazısı.