Nereye Kadar Özgüven, Gel Biraz Edep Öğren
Ayşe Tunçayak Gündüz
Ailelere de açık olan dağ yürüyüşü programının babasının da hoşuna gideceğini düşünmüştü Süreyya hanım. “Babacığım” dedi. “Bizim kızın bu hafta sonu pikniği var, Biraz da yürüyüş yapılacakmış. Seni çok zorlayacağını sanmıyorum. Ne dersin güzel olur gibi?”
- "Ne yapayım evladım ben gençlerin arasında. Siz gidin eğlenin. Hem varlığımdan rahatsız olunur. Ya da kuşaklarımız filan çatışır" dedi Hasan amca gülümseyerek.
Bunu duyan Elif, çok sevdiği dedesinin böyle söylemesine üzülmüştü.
- "Estağfirullah dedecim, senin varlığın önce bana sonra oradakilere huzur katar."
- "Eksik olma evladım. Allah senden de, annenden de, babandan da razı olsun."
Süreyya Hanım araya girerek, “Hadi gel babacım sen de, belki eski anıların depreşir de bize eski hatıralarından bahsedersin” dedi.
- "Eh gelelim bakalım."
Ertesi gün erkenden kalkılmıştı. Hazırlıklar tamamlanmış yola çıkılmıştı. Bir bayram havasıyla varıldı piknik yerine. Hasan amca şöyle bir içine çekti temiz havayı. Kırlarda oynadığı, keçi sağdığı günler geldi aklına. Tam güzel hayallerin içinde, bambaşka dünyalara gitmişti ki, gençlerin inanılmaz kahkahalarıyla sıçradı yerinden. Gayrı ihtiyari dönüp o yana baktı. İçlerinden biri “Ne o moruk, rahatsız mı oldun?” dedi. Hasan Amca tüm sükûnetiyle döndü ve ilerledi. Elif çok üzülmüştü. “Neden bir şey söylemedin dede?” diye sordu. “Kızım, söz, anlayabilecek olana söylenir” dedi Hasan amca tüm vakarıyla. Göz kırptı ardından torununa. "Gel" dedi, "sana gençliğimin geçtiği yeri ve babaannenle nasıl tanıştığımızı anlatayım."
Elif’in birkaç arkadaşı da toplanmış halka olmuşlar, merakla dinliyorlardı bu hitabeti güçlü, sevecen adamı. Tam ufak bir sükûnet kaplamıştı sohbetlerini ki, yan taraftaki gençlerden birinin -adı Ceren oluyordu- “Saçını mı kestirdin sen, iğrenç olmuş demesinin ardından kopan kahkahalara çevirdiler dikkatlerini. Ceren’in annesi de araya girerek “Gençler çok dobra vallahi şekerim, oldukları gibiler. Doğallar ve özgüvenleri tam” dedi.
Hasan amca hem diyaloğa girmemek, hem de kızların dikkatini başka yöne çekmek için “Sizinle ufak bir oyun oynayalım mı?” diye sordu. Hasan amcanın ürettiği oyunlar ve anlattığı hikayeler çok cezbediciydi. Fakat hiçbiri öylesine değildi.
Bu sırada velilerden biri yaptığı güzel pastayı dağıtmak için etrafındakilere sesleniyordu. Hasan amca “İsterseniz siz de gidip alın” dedi. O sırada yine yanlarındaki guruptan kızlar koşarak gidip üçer beşer aldılar. Eliflerin oraya vardıklarında ise, pasta kalmamıştı. Onlar dönerken Ceren kahkahayla gülüyordu. “Sona kalan dona kalır hacı” diyerek güya eğleniyorlardı. Elif, “Siz de birer tane alsaydınız kalırdı Cerencim” dedi. “Fırsatları değerlendirip uyanık olmak lazım kızım” diye bilmiş bilmiş konuşuyordu Ceren. Bu sırada Ceren’in annesi girdi devreye. “Bu devirde çocukları özgüvenli yetiştirmek lazım. Yoksa pısırık oluyorlar. Uyanık olamıyorlar.”
Hasan amca yine sükunetini koruyordu. Elif ise sinirlenmişti. Hasan amca,“Kızlar ben biraz dinleneyim. Sizleri de tuttum hakkınızı helal edin. Siz de kendi eğlenmenize bakın” dedi. Kızlar anlaşmış gibi “Olur mu Hasan amcacım, bugünümüzü sizin sayenizde güzelleştirdik.” mukabilinden sözler söylediler. Hasan amca tebessümle “Öyle ise sıkılınca yine gelin yamacıma” dedi.
Bir süre sonra yürüyüş faslı başlamıştı. Kısa bir yürüyüş yapacaklardı. Sonra eve döneceklerdi. Sohbetle, muhabbetle, neşeyle doğanın tadını çıkarıyorlardı. Bu sırada Ceren, arkadaşının telefonunu gizlice almıştı. Aklı sıra şaka yapacaklardı. Bu durumu Hasan amca ve kızlar görmüşlerdi. Ayrıca telefonu aldıktan sonra kurcalamaya başlamıştı Ceren. O sırada telefonu alınan kız, telefonunun yokluğunu fark etmiş, paniğe kapılmıştı. Orayı burayı arıyor, "Ben şimdi babama ne diyeceğim yeni almıştı!" diyordu. Elif tam söylemek için hareketlenmişti ki, Hasan amca “Dur” dedi. “Az bekle bakalım.” Cerenler ise arkadaşlarının korkularına kahkahayla gülüyorlardı. Beş dakika sonra “Burada yahu burada telefonun. Ne kıymetliymiş. Al bakalım. Bu arada çok gizli mesajlarına da ulaştık” dedi Ceren. Kızcağız sinirlenmişti. Fakat bu son cümleyi duyunca aniden ağlamaya başladı.
Hasan amca artık hoşnutsuzluğunu hal diliyle belli eder olmuştu. Bu sırada Ceren’in annesi “Yahu bu gençler bir âlem oluyor.” dedi Hasan amcaya dönerek. "Şakaları bile bir başka. Özgüveni olan insanın korkusu da az oluyor hayata karşı."
Sesten, arayıştan, ağlayıştan odak noktası haline gelen bir anda ve mekanda Hasan amca artık dayanamamış ve herkesin duyacağı şekilde gürleyerek şunları söylemişti: “Of be evladım yeter vallahi. İçim dışım özgüven oldu, lakin bir parça edep göremedim. Bırak artık özgüven edebiyatı yapmayı. Nereye kadar özgüven? Akıllı ol da azıcık edep öğren. Öğren ki evladın da edep mahrumu kalmasın. Gerektiğinde kısıtla, biraz da kız canım! İnsanoğlu sınırlara da muhtaçtır."
"Vay beyim vay!" diye söylenerek geçti kalabalığın arasından Hasan amca. Özgüven, uyanıklılık, kendini ifade uğruna ne edepler kurban edilmiş.
Sahi Rabbim, edebim olsa ufacık, ama özgüvenim olmasa sever misin yine beni? Seversin ya… Boşuna dememişler, illa edep illa edep…
GENÇ'ın Yazısı.