Günümüzde sosyal medyaya bulaşmayan, haşır neşir olmayan insan neredeyse yok gibi. Hepimiz Facebook veya Twitter kurduyuz artık. Hatta ikisine birden vâkıf olanlar da var. Bu tür internet siteleri insanların beğenilerini, hayranlıklarını, kızgınlıklarını, tepkilerini veya yorumlarını özgürce dile getirdiği platformlar olarak dikkat çekiyor.

Ülkesinde yahut dünya üzerinde cereyan eden hadiseler karşısında herkes kendi bakış açısından filizlenen bir fikre sahip. Ayrıca fikrini dile getirmekte oldukça özgür. Bu da demektir ki meydana gelen olaylar hakkında binlerce farklı bakış açısıyla karşı karşıya kalıyoruz. Bu fikir ayrılıkları öyle yüksek düzeyde ki, aynı meskende hayatlarına devam eden bir aileye mensup bireyler bile hakkında konuştukları hadiseler için çok farklı yorumlar yapabiliyorlar.

Fikirlerin birbirleriyle çarpışması çok büyük bir zenginlik meydana getirir fakat beyan edilen fikirlerdeki ortak noktanın tahammülsüzlük olması endişe verici. Yazının başında sosyal medyadan bahsetmemin sebebi ise insanların fikirlerini toplumda sosyalleşerek değil sosyal medyadan anlatma yolunu seçmesi. İnsanların fikirlerinin insan içine karışmadan sadece sosyal medyada gördükleriyle oluşması birçok dezavantajı da beraberinde getiriyor.

"Nefret" gerekli mi?

İnsanların; fikir yapısını benimsemeyen, ideolojilerinin ters düştüğü kimselere bakış açılarının “nefret” kelimesini çağrıştırması ise gerçekten çok vahim. Birbirlerinin fikirlerine saygı duymak bir yana dursun, birbirlerine karşı en ufak bir tahammül kırıntısı bile göstermekten aciz hale gelmiş insanlara dönüştük.

Sadece zıt görüşlere sahip olanlar arasında değil, aynı temellere oturtulmuş fikir yapılarına sahip olanlar arasında dahi tahammülsüzlük had safhada; giymekten keyif aldıkları kıyafetler, okumaktan mutlu oldukları kitaplar, kendilerine seçtikleri rol modeller yüzünden hem de.

Etrafımıza baktığımız zaman çok net bir biçimde görüyoruz ki ülkelerini daha iyi yöneteceğini düşündükleri, kendileri destekledikleri parti dışındaki partilerin yöneticilerini vatan haini, o partileri destekleyenleri ise cahil olarak niteleyenler; hayatlarını dine adamayanları bu dünyada gereksiz görenler; kendi ırkından olmayanları yok sayanlar; sürekli ezildiklerini öne sürüp, yıllarca özlemini çektikleri haklarına ulaşan ancak bu sefer de herkesin sahip olduğundan daha fazlasını isteyen insanlar türedi.

"Yaradılanı severim yaradandan ötürü"

Bahsi geçenlerin en acıklı tarafı ise günümüz gençlerinin fikir sermayelerinin sokağa çıkıp insanlarla birebir iletişim kurmak yerine beğendikleri birkaç Facebook veya Twitter sayfalarından beslenmeleri. Açıkçası insana sadece insan olduğu için duyulan saygıyı sıfıra indiren, yaratılanı severim yaradandan ötürü felsefesini yerle bir eden hayat tarzı bizimkisi.

Kanaatimce toplumumuzun büyük bir kesiminin Osmanlı Devleti’ne özlem duymasının en büyük nedenidir içinde bulunduğumuz bu anlamsız durum. 3 kıtada 72 milletten insanı saygı ve hoşgörü harçlarını kullanarak birbirine kaynaştıran o harika devlet yapısından günümüze, bize kalanlar ise adeta eski bir gramofonda çalan taş plaktan gelen cızırtılı nağmeler oldu. Dinlediğimiz zaman hoşumuza giden, özlem hissi uyandıran nağmelerden ders çıkartmak lazım bazen.


Cantürk Genç'ın Yazısı.