Bir süre bir şey düşünemedim, düşünmek istemedim. Ölüm beni korkutmuş muydu? Nasıl kaçabilirdim ki ondan? Ne yapacaktım? Neden bu kadar zor geldi bana ölüm? Neyini sevmiştim buranın?

Hayal meyal hatırlıyorum yaşadıklarımızı. Film şeridi gibi parça parça geçiyor gözümün önünden hatıralar. 4 ya da 5 yaşındaydım galiba. Belki daha fazla ya da daha az… 3 kişiydik biz. 3 tane aynı yaşlarda çocuk.

Annelerimiz sıkı dostlarmış. Emel Teyze, Hülya Teyze ve annem. Bazen anlatırdı annem onları, yaşadıklarını, dostluklarını. İlk önce komşu olarak başlamışlar. Hani şu hep yâd ettiğimiz o eski komşuluklar… Arkadaş olmuşlar önce, sonra da dost. Her işlerine koşmuşlar birbirlerinin. Tabi onlar beraberken üç erkek çocuğu, biz de berabermişiz…

Oyunlarımı hatırlıyorum. Bir radyomuz vardı. Onun önünde oturup Tarkan’ın bir şarkısını saatlerce beklediğimizi hatırlıyorum. O şarkı yayına girince koşturarak tekrar oraya geldiğimizi. Çocukluğumdaki müzik zevkimin hala geçerli olmaması sevindiriyor beni.

Her neyse. Anlayacağınız biz beraber büyüdük. Çocukluğumuzun büyük bir kısmı beraber geçmiş Fatih ve Gökhan’la. Fatih Hülya Teyze`nin, Gökhan da Emel Teyze’nin oğlu.

İyide ben neden mi bu yazıyı yazıyorum..? Çünkü Fatih geçtiğimiz günlerde öldü…

Okumamış Fatih. Askerden geldikten sonra çalıştığı yerde elektrik çarpmış. Vefat etmiş…

Haberi öğrendiğin an kafama biri “Ölüm, ölüm, ölüm” diye fısıldamaya başladı. Ölüm… Bir süre bir şey düşünemedim, düşünmek istemedim. Ölüm beni korkutmuş muydu? Nasıl kaçabilirdim ki ondan? Ne yapacaktım? Neden bu kadar zor geldi bana ölüm? Neyini sevmiştim buranın?

En son o günün gecesi pes ettim. Düşünmeye başladım…

Ya ben ölseydim? Bir saniye sonrasına acaba neler görecektim? Sonra devam ettim düşünmeye. Öldüğümü hayal ettim. Ruhumla beraber yavaşça uzaklaştım cansız bedenimden. Uzaktan baktım bir süre. Sonra çevremdeki insanlar farketti artık yaşamda olmadığımı. Kalabalık arttı. Feryat arttı. Gözyaşı arttı.

Cenaze namazımı uzaktan izledim. Meğer ne kadar çok sevenim varmış. Omuzlarda taşındı tabutum. Toprağın içine bıraktılar beni. Her kürekle beraber görüntüm de kayboldu. Dışarıyı göremiyordum hiç artık… Hala sesler geliyordu yukardan. Dua okuyalardı galiba.

Birden bir düşünce patladı beynimde. Bitmişti. Her şey bitmişti. Başladığımız yere döndüm tekrardan. Bundan sonra yalnızdım.

Neler yapmıştım? Pişmanlıklarım nelerdi? Daha neler yapacaktım? Bensiz dünya nasıldı? Neler bırakmıştım arkamda?

Sonra bütün bu düşüncelerden kurtuldum birden. Şu an hayattaydım. Elimde hala bir fırsat vardı. İpler hala benim elimdeydi. Hala bir şeyler yapabilirdim. Hala pişmanlıklarımdan kurtulabilirdim. Bensiz dünyaya bir şeyler bırakabilirdim hala. Peki neden hala burada oturuyorum?

Sadece bu dünyaya mı yatırım yapmalı? Yoksa sadece öbür dünyaya mı yatırım yapmalı? İkisine de hayır. Bu dünyada yaşarken öbür dünyaya yatırım yapmalı. İkisini de ihmal etmeden… Galiba iki taraflı mutluluk burada saklı. Değil mi?


Aytuğ Işık'ın Yazısı.