Aytuğ Işık / Genç Haber Merkezi

Hem onlar sizin anneniz babanız. Siz gidin ziyaretlerine. Ben neden geliyorum anlamadım? Büyükannem beni görüp ne yapacak? Bu ne torun sevgisiymiş arkadaş?

“Neden gitmek zorundayız hiç anlamıyorum. Bayram zaten tatil, kal evinde. Kimse gelip gitmesin bütün gün keyfini sür. Hem dinlenmiş olursun. Bir de zaten bu yol hiç çekilmiyor. 94 model bir Brodway’le tam 9 saat. Sıcağın altında ne klima var ne de güneşi engelleyecek bir şey. Of dertli başım.

Hem onlar sizin anneniz babanız. Siz gidin ziyaretlerine. Ben neden geliyorum anlamadım? Büyükannem beni görüp ne yapacak? Bu ne torun sevgisiymiş arkadaş?

Şimdi orda da bir sürü akraba. İşin yoksa hepsiyle bayramlaş, el öp. Para da vermesinler büyüdük diye. Öğrenciyiz kardeşim biz her daim paraya ihtiyacımız olur.

Zaten ramazandayız. Oruç var başımızda. Hayır anlamıyorum arefe günü ne bu heyecan? Ramazan bitiyormuş. E belli bitecek. Teravih bitmiş. Zor geliyorsa kılma kardeşim, zorlayan mı var?

Namaz dedik ya, esas bayram namazı var bide. Sabahın köründe kalkıyoruz. Camiye erkenden gidiyoruz. Vaaz dinliyoruz. O konuşan hoca da mutlaka uzatır kardeşim konuşmayı. Dendiği saatte kılınmaz ki namaz. Zaten kalabalık cami. Dizlerinin üzerinde otur otur, sonra cami çıkışı ayakların uyuşmuş yere basama. Sonra başlasın bayram. Peh. Evde yatarım, esas bayram bu bana. Bir de bilgisayarım oldu mu yanımda değmeyin bayramıma.”

Böyle derdim eskiden. Böyle yakınırdım bayramlardan. Şikayet ederdim her şeyden.

Yıllar geçti tabi aradan. Şimdi aklıma geliyor da o günler, gözlerim doluyor..

Gidemedim bu sene ailemin yanına. Arife günü akşam sessizce açtım orucumu, sessizce sevindim içimden "Bitti ramazan, bitti teravih" diye. Tek başıma…

Sabah erkenden kalktım. Başımda annem yoktu bu sefer beni zorla o yataktan ayıracak. Ama kalktım yine. İstemedim yatmayı, uyumayı; o yatakta başımda annem olmayınca. Hazırlandım güzelce. Eskiden bayramlık vardı değil mi sahi? Şimdi kim giydirecek, kim tarayacak saçlarını. Ayna sana sen aynaya bakıyorsun koskoca evde.

Bayram namazında inatla dizlerimin üzerine oturdum, ayaklarım uyuşsun diye. Özellikle sıkılaştırdım bulunduğum safı...

Namaz sonrası tüm mahallede bayramlaşma olurdu eskiden. Bizde her amcanın elini öperdik camide. Yan yana dizilmiş bir sürü amca. Ne zor gelirdi öpmek… Şimdi gözlerinin içine bakıyorum amcaların ellerini öptürsünler diye…

Eve geldim sonra. Ne kapıyı açan var, ne de hazırlanmış bizi bekleyen bir bayram sabahı kahvaltısı. Ne neşeli olurdu sahi o kahvaltılar? Ev ahalisi birbiriyle bayramlaşırdı, namazdan gelince erkekler... Ne kadar tatlıymış meğer…

Kahvaltıdan sonra herkes bayramlıklarını giyer, ya misafir beklerdik ya da ziyaretlere giderdik. Ne yapacağım şimdi ben bu koca evde tek başıma? Koca şehirde el öpebileceğim kimse yok ki..

İyi geldi annemin telefondaki sesi, babamın gelmedin bu bayram diye yakınmaları. Özledim sizi. Özledim…

İşte böyle geçiyor gurbette bayram. Hani hep derler ya büyükle,r gurbette bayram olmaz diye, hakikaten öyleymiş. Keşke gitseydim ailemin yanına. Eski günlerdeki gibi zorla kaldırsaydı annem namaza, birlikte bayramlaşıp kahvaltı yapsaydık… Keşke birileri gelse de öpsem ellerini, kimse bana para vermese… Keşke…

Keşke…


Aytuğ Işık'ın Yazısı.