Mehmet Sadık

Telefon çaldı… Ocağa yeni koyduğu yemeği karıştırmayı bırakıp hemen telefona koştu. Aklı hep oğlundaydı. Allayıp pullayıp ‘peygamber ocağına’ gönderdiği, aslan oğlunda!

Telefonun öyle bir çalmıştı ki, sanki bir haber veriyordu… Usulca çaldı ilk kez, içinde hüzün ve ‘acı’ vardı.

Evladının hasretiyle dolu olan yüreği birden tıkandı. Nefesi kesilir gibi oldu. O an adeta ‘kıyametini’ yaşıyordu.

Ana yüreği işte, hissetmez mi kuzusunun acısını… Daha telefonu açmadan bunların hepsi olup bitti. Telefonu eline aldığında ise karşıdan titremekli bir ‘Alo’ sesi geldi…

Alo mu? Alo da neyin nesi? O evladının sesi değildi ki… Can parçası oğlu telefonda alo demezdi ki hiç. Aradığı gibi ‘anam’ derdi uzunca… İşte bunu bekleyen o ana, birazdan işiteceklerini zaten anlamış gibiydi…

-Alo?

+Buyur yavrum, efendim.

-Teyzeciğim! -Kem, küm, ımmm, şey…-

+Anlayamadım?

+Teyzem! Anam! Vatan sağ olsun!

Vatan sağ olsun tabi ya. Evladını öpe koklaya büyüten, gözünden sakınıp elleriyle yemek yediren, onu `helal mi helal` sütüyle besleyen ana! Vatan sağ olsun! Vatan sağ olsun!

Bir gün öleceksem eğer, bu şehitlik mertebesinde olsun!

Elbet gelecek ecel; Allah için, vatan için olsun! Allah’u Teâlâ emrediyor:

"Allah yolunda öldürülenleri ölüler sanmayın. Aksine onlar diri olup Rableri katında rızıklandırılmaktadırlar. Allah’ın lütfundan kendilerine vermiş olduklarıyla sevinç içindedirler ve arkalarından henüz onlara kavuşmamış olanları, kendilerine bir korku olmayacağı ve üzülmeyecekleri üzere müjdelerler." (Ali İmran, 3/169-170) diyor. Vatanı için, Hakk için şehadet şerbetini içenler sağ olsun!

Yazının sahibi âcizane ben, tahsilimi doldurduğumda kendimi ‘peygamber ocağında’ bulacağım… Vatan borcumu Rabbimin izniyle yerine getirip, kim bilir belki de bende şehadet şerbetini içeceğim! Rabbim nasip etsin! Bir gün öleceksek eğer neden ‘peygamberlik makamından sonraki en şerefli makam’ olan şehitlik mertebesinde olmasın?

Birliğimizi istemeyenler var!

Vatana, Allah’a feda olsun -canım- bu canlar… Ama insan soruyor gene de, neden bu hale geldi bu memleket? Göz göre göre ölüme giden o canlar soruyor, neden ‘susmuyor’ bu terör belası? !

‘Kardeş kardeşi öldürüyor’ diye klişe bir tabir var. Anaların ağıtları Türkçe ve Kürtçe. Dil ayrımı yok! Peki, madem kardeş kardeşi öldürüyor, madem anaların ağıtlarının dili yok, neden hâlâ bitmiyor bu zulüm? Bu işkence? !

Bitmiyor çünkü bitmesini ‘istemiyorlar’. Yüzyıllardır aynı topraklarda kardeşçe, dostça beraber yaşamış aynı vatanın, aynı dinin evlatlarının ‘kardeş’ kalmalarını istemiyorlar.

İslam’ın, Peygamber Efendimiz (sav)’in ümmetinin birliğini istemiyorlar. Tarihi birlik ve beraberlik timsali olan bu aziz milletin bir arada oluşunu istemiyorlar!

Kim mi onlar? Onlar -sansürsüz- dünyanın ‘belaları’. Ellerindeki insanları kukla misali oynatan ‘Ebu Cehiller’. Zalimden de zalim, hainden de hain, Allah’ın lanetini hak eden şeytanın askerleri!

Dünyayı sürekli kaosa sürükleyen, emperyalist düzenin sağlayıcıları, barışı sadece kendi insanına uygulayan düzenbazlar!

Dünyada zulüm gören bütün Müslümanları görmezden gelen ama kendi ırkından, kendi ‘dininden’ bir insanın burnu kanasa jetlerini kaldıran, gaddar sistemin uşakları!

Tarihi zaferlerle dolu bu ülke nasıl yüzyıllardır birlik ve beraberlik içinde yaşadıysa bundan sonra da böyle yaşayacaktır! Birliğin ve düzenin bozulmasını isteyen zalimler, kurdukları hain planları Rabbimin lanetiyle kendi başlarında bulacaklardır!

Gözü yaşlı, bağrı yanık anaların feryatları o zalimleri kendi kuyularında boğacaktır!Rabbimin gazabı büyüktür!

İşte -bana göre- ahir zamanın alametlerinden olan ‘kardeş katlinin’ âcizane basit bir özeti… Durum vaziyet; gencecik fidanlar, gözü yaşlı analar, kocasının yolunu gözleyen genç hanımlar ve şehidimin ardında bıraktığı miras, yetimler!

Ya Rabb-el Âlemin! Zulüm yapan zalimleri, birlik ve beraberlik düşmanlarını, İslam’ın bozulmasını isteyen fitnecileri Kahhar isminle kahreyle! Onları kendi planlarının kuyusunda boğ! Bu aziz vatanın birliğini daim eyle! Bölücülere imkân verme!

Âmin…

“Ey Muhammed! Kullarıma, benim elbette çok bağışlayıcı, çok merhametli olduğumu, azabımın da elem dolu azap olduğunu haber ver” (Hicr/49-50)


GENÇ'ın Yazısı.