Aşk İffetsiz Olmaz
Ayşe Tunçayak Gündüz
Yusuf’a Züleyha olmak aşk işiydi evet… Züleyha Yusuf’ta Rabbini bulmuştu. Önce nefs penceresinden bakmaya çalışsa da, sonra büyülendiği o güzelliği gönül penceresinden seyretti doyasıya.
Züleyhalara laf söylettirmem aşka hürmetimden, lakin bizler de Züleyha’nın temsil ettiklerine nefs penceresiyle bakıyoruz galiba. Beyler bir Züleyha arzusu, hanımlar bir Yusuf arzusu içinde… Ama önce Yusuf ve Züleyha olmak derdinde değil kimse… Beyler iffeti öğrenecekleri durakta dururken, kah Züleyhaların ilgisinden, kah kendi içlerindeki nefsani sevgiden iffetin yanına uğrayamıyorlar. Peki ya hanımlara bu rahatlığı Züleyha mı veriyor? Yusuf’un arkadan yırtılmış gömleği, hanımlara bu durumu aşk adına meşrulaştırıyor mu? Üstelik öylesine bir aşk taşımıyorken… Dillerde türkü olmuş dolanıyor Züleyha, yazık ki anlaşılamadan… Sevgisine karşılık alamamış bir bey sesleniyor sevdiğine, “Sen Züleyha olamadın” diyor. Hanımlar serbest ve rahat… “Ben Züleyhayım” diyor, “Seven böyle olur...” Züleyha bilse kendisi bahane edilerek arkadan yırtılmış gömlekleri, ahu vah etmez miydi?
Rabbani bir karaktere aşk
Neden aşka böyle bir bakış açısı ile bakılıyor? Hz. Hatice’nin teklifi mi veriyor hanımlara bunca cesareti? Oysa o, Peygamber Efendimiz`in (sav) gelişinin müjdelendiği, özelliklerinin sayıldığı sırada, “Eğer böyle biri gelecekse onunla ben evlenmeliyim” demişti. Görmemişti.. Hissettiği Rabbani bir karaktere aşık olmuştu. Ne yaptıysa edep ile yapmıştı…
Kulun kula hissettiği, aşk denilen o güçlü muhabbetin, meylin, günümüzdeki çıkmazları fazla cesaret ve rahatlık. Ben aşkı utangaç severim. "Her seven biraz edepsizdir" sözüne katılmam. Allah rızasını gözeten, utanan, bakamayan, yanakları kızaran âşıklara hasrettir aşk. Pısırıklık değil kastettiğim; sadece “ar”…
İşte iffet budur!
Züleyha, işe gelindiği gibi anlaşılmasına ağlarken, Yusuf "İşte iffet budur!" diye haykırırken, bir de Hasan Basri nin takip ettiği hanıma bakalım iffet neymiş, nasıl olurmuş…
Hasan-ı Basri, ilk hallerinde güzel bir genç idi. Elbiselerin en güzelini giyinir, Basra`nın hemen her yerinde gezer, eğlenirdi. O günlerden birinde, yine yolda yürüyordu; aniden güzel bir kadın gördü. Yüzü, boyu posu pek güzeldi.. Hemen, Hasan-ı Basrî, o kadının peşine takıldı. Biraz gittikten sonra, kadın geriye döndü; Hasan-ı Basrî`ye bakıp şöyle dedi:
— Utanmıyor musun? Hasan-ı Basrî sordu:
— Kimden utanmıyor muyum? Kadın şöyle dedi:
— Gözlerdeki zararlı bakışları, kalblerdeki gizli sırları bilen Yüce Allah `tan..
Hasan-ı Basri`nin kalbine bir şey düştü; fakat dayanamadı, nefsine hakim olup iradının peşinden ayrılamadı. Kadın tekrar sordu:
— Neden peşimden geliyorsun? Hasan-ı Basri şöyle dedi:
— Gözlerine tutuldum. Kadın şöyle dedi:
— Öyle ise, şurada otur; istediğini sana göndereyim..
Hasan-ı Basri sandı ki: Kendisi o kadını nasıl arzuluyorsa, kadın da onu öyle arzuluyor. Orada oturdu..
Aradan az zaman geçtikten sonra, bir cariye geldi, elinde de üzeri örtülü bir tepsi vardı; o tepsiyi getirip Hasan-ı Basriye sundu. Hasan-ı Basrî, tepsiyi açınca gördü ki: O kadının iki gözü orada..
Tepsiyi getiren cariye şöyle dedi:
— Hanım şöyle söyledi:
— Bir başkasının fitneye düşmesine sebeb olan gözü istemiyorum. Bu durumu gördükten, cariyeden de o sözü işittikten sonra tüyleri ürperdi. Sakalını tuttu, kendi kendine şöyle dedi:
— Ey nefis, sana yazıklar olsun. Bu sakalınla, kadından daha aşağı oldun!
Edepsiz muhabbet, iffetsiz aşk olmaz.. Olsa da bir kıymeti kalmaz. İnsanı Rabbine yaklaştırmaz. Rüyada görülen defineyle zengin olunmadığı gibi, edeple gidilmeyen yolda gönül doymaz…
GENÇ'ın Yazısı.