Ezgi Dönemi Bitmez Gülüm
Biz o ezgilerle, marşlarla bir ruhu, bir ufku fark ettik, tattık, yaşadık, iliklerimize kadar hissettik o lezzeti, o huzuru... Sahabe ile kardeşliği, ümmeti, 20. yüzyıl Bedir’lerini, Akabe’lerini, Hindikuş dağlarını, Mescid-i Aksa acısını, Cezayir’i, Türkistan’ı, Gorajde’yi, Moro’yi, Eritre’yi, Patani’yi, Bosna Hersek’i, Çeçenistan’ı ezgilerden marşlardan öğrendik.
Taha Süren kardeşim Nisan sayımızda son dönem ezgicilerimizden, Eşref Ziya çizgisinden gelen Alper ile söyleşmiş, konuşturmuş Alper’i. Birçok şey söylemiş Alper. Söylediklerinin hangileri doğruydu, hangilerinde haklıydı haksızdı, hepsine girmeyeyim ama hiç katılamadığım tarafına işin değinmek isterim: Alper Bey demiş ki Ezgi dönemi bitmiştir! Ezgi müzikte bir tarz değilmiş. Yok daha neler…
O ezgiden kasıt nedir, bilmiyorum, bilmek de istemiyorum. Kendim, etimoloji ile uğraşan bir insanım. Ezgi kelimesinin özünü, kökünü bilirim. Ezgi kelimesinin bu derece yadırganıyor olmasını anlamıyorum, anlamak istemiyorum. Ezginin Günlüğü ezgi dediği zaman kelimede bir problem görmeyen, göremeyenler ne oluyor da bizim adamlar ezgi dediğinde birden ezgi kelimesinden nefret eder hale geliyorlar! Burada bir eziklik yoksa ne var?!!
Hem bu ülkede hangi müzik tarzının adı doğru konulmuş ki… Ezgi kelimesi tam doğru bir isimlendirme midir, bilemem ama şunu biliyorum ki yanlış bir isimlendirme de değildir!
Ben marşları, ezgileri, İslamcı şarkılarımızı çok seviyor ve çok önemsiyorum. Tabii ki hepsini değil! Kötülerini niye seveyim, beceriksizce yapılan besteleri niye seveyim. Sözlerinde bir esaslılık, nitelik olmayan ezgileri niye seveyim?!!
Adam dinci, dindar, Müslüman, abimiz diye kötü müzik mi dinleyeyim, kafayı mı yedim?! Birileri biz ezgiseverleri, marşseverleri her alnı secdeye gidenin yaptığı müziğe hayran sanıyor ama yanılıyor! Yok öyle bir şey! Sesini acındırıklı bir hale getirerek, ağlamaklı seslerle ezgi söylemeye çalışanları dinlemeye başından beri hiç de katlanamadık açıkçası. O tarz kötü müzik yapanların yanında büyümedik. Başından beri iyi bir kulağımız, coşkulu bir kalbimiz var elhamdülillah!
1985’ten sonra Abdulbaki Kömür, Ömer Karaoğlu, Taner Yüncüoğlu ve Aykut Kuşkaya çıktılar inanılmaz güzel besteler, eserler ortaya koydular! Duyamayanlar için acemice idi bazı besteler ama muhteşem idiler! Elde zengin enstrümanlar yoktu, imkansızlıklar çoktu ama öyle güzel eserler ortaya koydular ki onlar; başımızın tacı oldular!
Sonra aralarına bazı başka harika adamlar da katıldı. O arada çok kötü, fena besteler yapanlar, icralar ortaya koyanlar da oldu, olsun ne yapalım! Onları da beğenenler de çıktı, ne yapalım!? Vah vah, Müslümanlar o kalitesiz adamları neden dinliyor diye oturup ağlayalım mı!!
Biz bir Andolsun albümünü yutarcasına dinleyenler çok güzel şeyler dinledik, çok güzel haller yaşadık beyim!
“Uzatma kollarını boşuna ana
Ben artık bu toprağın evladıyım”
dizelerini bestelemeye bu memlekette en usta müzik adamlarının bile ufku, kalbi, gücü yetmez! O besteleri Taner Yüncüoğlu gibi yürekli ümmet adamları besteleyebilir ancak ve öyle güzel bir eserdir ki o; o eserin dönemi devri geçmez beyim! Hele o yorumlaması Taner Yüncüoğlu’nun muhteşemdir. O Çağıltı’nın, Gün Batıdan Doğmadan’ın, Es Rahmet Rüzgarı’nın, İlk Cemre’nin, Seninle Beklenen’in, Uyan Artık’ın, Sözüm Var’ın, Giz’den Ezgiler’in, Sızı’nın, Azade’nin tadını elbette herkes bilemeyebilir!
Biz o ezgilerle, marşlarla bir ruhu, bir ufku fark ettik, tattık, yaşadık, iliklerimize kadar hissettik o lezzeti, o huzuru...
Sahabe ile kardeşliği, ümmeti, 20. yüzyıl Bedir’lerini, Akabe’lerini, Hindikuş dağlarını, Mescid-i Aksa acısını, Cezayir’i, Türkistan’ı, Gorajde’yi, Moro’yi, Eritre’yi, Patani’yi, Bosna Hersek’i, Çeçenistan’ı ezgilerden marşlardan öğrendik.
Kanayan ümmet coğrafyasının derdiyle dertlenmeyi öğrendik diye slogancı mı olduk beyim?!!
Bu körleştirici, ufuksuzlaştırıcı rejimin boyunduruğu altında kalmak daha mı iyiydi beyim?!
Bizi o boyunduruklardan kurtardı o ezgiler...
Biz o asr-ı saadeti anlatan bant tiyatroları ile Bedirlere giderdik, Hubeyb olmaya, Mus’ab bin Umeyr olmaya özenirdik!
Sonra birileri bozuldu ise, dönüştü ise, değişti ise o ezgiler, marşlar kötü mü oldu yani? Bu o marşların suçu mu?
O Mesut Yabanigül’ün, Tamer Duman’ın muhteşem üstü besteleri, Abdulbaki Kömür’ün Hayat İman ve Cihad’ı, «Bir gün mutlaka’sı, Mustafa Demirci’nin «Yitik Sevdamızı getirin artık»ı.. bunlar çok kıymetli duygulara, alemlere taşıdı bizi. Hissediyorum ki bizden sonra da birileri bu müzikleri keşfedebilecek!
Adı İçin Yaşamak’ın nesi eskir azizim. Tamam, kötü müzik yapanları dövelim ama Efendimizin ahir zamandaki arkadaşları olma heyecanı ile, ruhu ile beslendiğimiz o güzeller güzeli ezgileri çok kişinin artık dinlemiyor olması, çoğu kimsenin haberinin bile olmaması o ezgilerdeki muhteşem tadı, lezzeti, derinliği, özgünlüğü, tadı yok edemez ki!
Asım Gültekin'ın Yazısı.