Abdülkadir Paça

Fakirlik, adını duyduğumuzda ürktüğümüz tabu hâline gelmişse; Malcolm X’in dediği gibi: ‘Kuklayı değil kuklacıyı vur!’ Bize, fakirlikle yaşamamak arasında tercih hakkı sunan gözü/gönlü doymayan ‘fakirler’ için dua buyur. Yok, eğer bizim için fakirlik huzursuzluk sebebi değilse; o hâlde fakirliğin canı sağ olsun…

"Allah’ım saptırıcı zenginlikten ve isyan ettirici fakirlikten sana sığınırım.”

Hiçbir insan dünyaya gelirken malî durumunun iyi ya da çok iyi olmasını seçme hürriyetine sahip değildir, tıpkı ana-babasını seçme hürriyetine sahip olmadığı gibi. Takdir edilmiştir nitekim bu hususlar, adına da ‘kader’ denilmiştir.

Biz “…falanca şahıs da ayakkabı boyayarak/simit satarak bu günlere gelmiş” diye başlayan sayısız muhavereye şahit olmuşuzdur. Elân üniversite çağında olan birçok gencin babası da sözünü ettiğimiz falanca bahtiyarlardandır. Ama kabul edelim artık o nesil tükenmekte. Çünkü çalışıp didinerek ‘bu günlere’ gelinebileceğine inananların sayısı azaldı. “Bu günler” dediğimiz şey de o günlerde kaldı ne yazık ki. Artık kimse başını sokacak iki göz evin hayalini kurmuyor, zengin olmanın hayalini kuruyor hatta çok zengin olmanın... Meselenin en üzücü yanı ise bu hayali kuranların, huzursuz olduğunu söyleyip de zengin olduklarında daha huzurlu olacağına inanıyor olmaları.

Zenginlik eşittir huzur mu yani yahut ne kadar para o kadar huzur mu? Bunun böyle olmadığını hepimiz biliyoruz aslında…

Adına zenginlik ve fakirlik dediğimiz şeylerin mahiyeti de çok açık değildir. Ancak bariz olan şey şu ki, zenginlik de fakirlik de imtihan sebebidir. Ve zenginliğin imtihanı şükür, fakirliğin imtihanı sabırdır. Zor olanı ise zenginliğe şükretmektir. Asr-ı saadette vuku bulan Sa’lebe kıssasını bilmeyenimiz yok. Ama… Aması şu ki: ‘Ey ima edenler, iman ediniz!’ der İbrahim Tenekeci.

Mutmain değil kalbimiz, yüzümüzde imanın sevinci yer edemiyor bu yüzden. Mutluluğu erteliyoruz, hep ileri çok ileri. Vadeli alışverişe öylesine kaptırmışız ki kendimizi, mutluluğu dahi taksitle yaşamaya mahkum olmuşuz. Halbuki zenginliğin ve fakirliğin bir imtihan vesilesi olduğuna yakînen iman eden bir insan kanaatin ne anlama geldiğini çok iyi bilir ve yüreğinde/yüzünde mutluluğun baş harfi olsun okunabilir... İmam Şâfii öylesine bir kanaata sahip olmuş ki dizelerine şöyle yansımış: “Eğer kalbin kanaatkarsa / Farkın yok, başkası dünyaya sahip olsa…”

Önceleri azla yetinen bir milletmişiz biz de aslında. Ne olduysa oldu, şimdi çokla bile yetinmiyoruz. Bazı zevât bir lokma bir hırka devrinin kapandığını söylüyorlar. Biz ise bu devrin asıl şimdi başladığını söylüyoruz, ama ne lokma o eski lokma; ne de hırka o eski hırka… “Varlığı” kendi varlığına ilhâk etmeye and içmiş, iki ayaklılar sürüsü duruyor karşımızda. Korkuyoruz bizi de kasalarına koyacaklar diye. Bir lokmamız olsun işte bu yüzden, helâlinden; bir hırkamız olsun kendisiyle secdeye kapandığımız…

Sözümüzün başında sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’in duasına yer verdik, Allah’a sığınıyordu bizden de öyle yapmamız bekleniyor. Fakirlikten değil ama, isyan ettirici fakirlikten… Hani şu bizim en ufak eksiklerimizde dahi “fakirliğin gözü kör olsun” dediğimiz fakirlikten. İsyan ediyoruz öyle ya, daha ötesi yok! Değil mi ki biz, başkasında olup bizde olmayan şeyin adını “fakirlik” koymuşuz. Değil mi ki yoksulluk içimizde ve biz bunu bir türlü kabul etmiyoruz? Değiyor mu acaba fakirliğin gözünü kör etmeye o an eksikliğini hissettiğimiz şey? Her neyse işte, para/kıyafet/araba/falanca elektronik alet/başka başka şeyler… “Zenginlik de neymiş, Allah gönül zenginliği versin” sözü zamanımızda duymaya en çok muhtaç olduğumuz sözlerden olsa gerek.

Fakirlik, adını duyduğumuzda ürktüğümüz tabu hâline gelmişse; Malcolm X’in dediği gibi: ‘Kuklayı değil kuklacıyı vur!’ Bize, fakirlikle yaşamamak arasında tercih hakkı sunan gözü/gönlü doymayan ‘fakirler’ için dua buyur. Yok, eğer bizim için fakirlik huzursuzluk sebebi değilse; o hâlde fakirliğin canı sağ olsun…


GENÇ'ın Yazısı.