Diriliş Ustası: Sezai Karakoç
Mehmet Sadık
Üstat Sezai Karakoç, 1983 yılında DİRİLİŞ Gazetesi`nde yazdığı yazılar ile günümüz gazetelerinin köşe yazarlarına adeta ders veriyor. Yazı yazmanın temeli olan ‘dili’ çok iyi bilmesi ve kullanması, anlattığı meselelerin okuyucuda düşünme etkisi bırakması, onun nasıl büyük bir usta olduğuna ispattır… Ayrıca Sezai Karakoç, İslam’ı bir dava halinde yaşamayı, özellikle gençliğin bu dava ile yaşamasını arzulamış, bu uğurda büyük mücadeleler vermiştir.
Üstada Allah Teâlâ’dan uzun bir ömür diliyor ve yolumuza ışık tutan eserleri için kendisine şükranlarımızı sunuyoruz…
(Paylaştığımız yazı Üstadın 7 Ocak 1983-16 Haziran 1983 yılları arasında DİRİLİŞ Gazetesi`ndeki, Gün Saati adı altında yayınlanan yazılarındandır.)
Eskiden Yeniye
Avrupalılar, “yeni” ye düşkündürler. Hastalık hastası halinde. Durmadan yenilikler yapmak, hep yeni bir şeyler ortaya atmak, onların mizacı gereği. Bu, o dereceye varmıştır ki, Batıdaki bunalımın psiko-sosyolojik sebeplerinden biri olarak, bu “yenilik hafakanını” gösterebiliriz. Birinci Dünya Savaşı`ndan sonra, düşünce ve hele sanat alanında, nice akımlar icat edildi. Biri daha tutunmadan öbürü gelen bu akımlar, sonunda birbirini süpürerek, uzun vâdede, yine de “klasik” olanın değerini ortaya koymaya yaradılar. Evet, batının bütün bu “yenilik aşkı” nın, eskinin, klasiğin yaşama gücünü azaltmadığı, hatta bir bakıma arttırdığı söylenebilir.
Asya ise, “eski” ye duyarlıdır. Yeniye karşı doğal bir direnmesi vardır “Doğulu” nun. Bu da, gerekli yeniliklerin kabul edilmesindeki gecikmenin bedelini pahalıya ödemesine sebep oluyor bu ülkelerin.
Zamanın bir katkısı olmamışsa, bir şey, sırf eski olmakla neden değerli olsun?
Tersi de doğru. Zamanın değerinden bir şey eksiltmediği, kalıcılığını koruyan değerler, sırf eski olduğu için, nasıl hor görülebilir?
Yenilik de, ancak, koskoca bir insanlık değerler tablosuna bir ek, bir katkı, en azından bir hava, bir renk getirmişse, üzerinde durulmaya değer; yani, kalacak bir şey getiren yenilikler bizi etkilemelidir. Yoksa ilk anda dikkati çekip sonradan unutulacak, ya da yeni yeniliklerle saf dışı edilecek yeniliklere zaman harcamak, kayıptan başka bir şey getirmez.
İnsanoğluna düşen, eskiyi yenilemek, tazelemek, onu insanlığın bir deneyi kabul etmek, yeniyi de kalıcı değerlerle bağdaştırmak, onların sınavından geçirmektir.
Evet, kıyamete kadar insanoğlunun bir takım katkılarla, geçmişte yaptıklarını düzeltmesi, tazelemesi, yaşatması, beslemesi ve zenginleştirmesi sürüp gidecektir. Bu Allah’ın insanoğluna bağışladığı bir lütuftur. Onun hakikate katılması, onunla haşir neşir olması böyle olacaktır. Ona kendinden bir şeyler katma zevki bağışlanmıştır insanoğluna.
Evet, güneşin altında yeni bir şey yok. Ama güneşin altında eski bir şey de yok.
GENÇ'ın Yazısı.