Milli Güvenlik Bilgisi dersinden geriye ne kaldı hafızanızda? Artık bir şeylerin değişmesi gerekmiyor mu sizce de?

ili Güvenlik dersi denince sizde uyanan duyguları bilemem ama lise hayatıma karabasan gibi çöken bu dersin adı her ne zaman  geçse; benim aklıma, lise ikinci sınıftaki o bol acılı okul günleri gelir. Bu iki kelimeyi her duyuşumda, Çarşamba sabahları okul  önüne park edilmiş yeşil bir askerî aracı, aracın yanı başında komutanlarını bekleyen iki rütbesiz askeri ve bunları görür görmez  arkadaşımla   adımladığımız okul yolunda ani bir U çizerek tekrar evlerimize dönüşümüzü hatırlarım.

Sebebini merak ettiğinizi, “iyi ama neden?” diyeceğinizi sanmıyorum. Hepimizin bildiği üzere Milli Güvenlik Bilgisi dersleri,  Genelkurmay Başkanlığınca hazırlanan müfredat doğrultusunda  ve yine onların tayin ettiği subaylar tarafından işlenir. Ve eğer siz bir  İmam Hatip Lisesi öğrencisiyseniz, bu derste,  diğer derslerin aksine baş açma, peruk takma, şapka ve kapüşon çözümlerimizden, öğretmen subayın insafına(!) göre birini seçmek zorundasınız demektir. Bu çözümler eşliğinde size bir miktar “haftada kırk dakika a  canım” klişesinin, bir miktar da “sen hiç mi günah işlemiyorsun sanki?” cümlesinin ikram edilmesi olağandır.

Geçtiğimiz Kasım ayında Kızılcahamam’da gerçekleştirilen 18. Milli Eğitim Şûrasında bana yine bu acıları anımsatacak ama bir  nebze de içimi ferahlatacak bir ilk yaşandı. Şûrada söz alan Eğitim Bir Sen Genel Sekreteri Halil Etyemez, Milli Güvenlik Bilgisi  dersinin ya kaldırılması ya da bu dersin Sosyal Bilgiler veya İnkılâp Tarihi dersinde verilmesini önerdi. Etyemez, “korku üzerine kurgulanmış bir eğitimi verme yerine bunu daha farklı bir boyuta taşımak, Sosyal Bilgiler veya İnkılâp Tarihi dersinde vermek gerekir  diye düşünüyorum” şeklinde konuşarak hem taşın altına elini koymuş hem de bundan sonraki nesil için -öneri olarak bile olsa- bir  yol açmış oldu. Etyemez’in bu önerisine binaen “ilköğretim ve Ortaöğretimin Geliştirilmesi” komisyonunda “Milli Güvenlik dersi  müfredatı gözden geçirilmeli, derslere öğretmenler girmeli” yönünde tavsiye kararı alındı.

Milli Eğitim şûralarında alınan kararların hayata geçirilmesine ilişkin bir yaptırım gücü olmadığını ve sadece tavsiye ve yol gösterici  niteliğinde olduğunu öğrensek de dersin bu şekilde masaya yatırılmasının ben de uyandırdığı sevinci anlatamam. Sevincimi makul görün. Zira başörtüsü mevzusu bireysel çözümlerle halledilebilecek bir şey değil. Sorunun tümüne etki edebilecek çok yönlü  icraatlara ihtiyacımız var.

Bu ders, görünüşte benden/bizden geçmiş gibi durabilir ama yeni nesil için problem olduğu yerde duruyor. Tercih edebileceğiniz pek  çok albenili lise bulunmasına rağmen, seçtiğiniz ve “sorun yok” diye bildiğiniz/umduğunuz okulunuzda bu meşhur yasağı  aniden karşınızda buluvermek gerçekten çok acı. Zira ne gönlünüz kural-kanun dinliyor ve ne de okul idarecileri insafa geliyor. Hâl  böyle olunca, eğitim-öğretim hayatınızda pek çok ilki tecrübe etmeniz de kaçınılmaz oluyor.

Geçtiğimiz günlerde Taraf Gazetesi’nde yer alan habere göre, 27 Mayıs darbesinin bize bıraktığı ‘nadir hediye’lerden biri olan Milli Güvenlik Bilgisi dersi vesilesiyle ders veren askerlerin bizzat Genelkurmay’ın emriyle fişleme görevinin verildiği ortaya çıktı. İrdelenen mevzular o kadar derin ki, okulda namaz kılan öğrenci ve öğretmenlerin varlığı ve yoğunluğundan tutun da okul idarecisi babasını işyerinde ziyaret eden yedi yaşındaki kızın taktığı başörtüsü bile fişleme raporlarında yer alabiliyor.

Lisede Milli Güvenlik dersi görenlerin pek çoğu, bu derse dair akıllarında kalan en önemli şeyin, sınıfa girmeden önce sınıf başkanı  tarafından verilen komuta mukabil asker edasındaki yanıtlarıyla, yine sınıf başkanının ‘’falan sınıfı filan mevcuduyla hazırdır  komutanım’’ şeklinde bağırışı olduğunu söyler. Her dersin sonunda hançeresini yırtarcasına onuncu yıl marşı söyleyen ve Ramazan ayında sınıftaki sigara dumanıyla harmanlanmış havayı teneffüs eden öğrencileriyse bu genellemeden hariç tutuyor ve derinlere  dalmıyoruz.

Bugün geriye dönüp baktığımda Milli Güvenlik Bilgisi dersinin bana çok  şey öğrettiğini söyleyebilirim. Bir dakika bile havasını  solumadığım, öğretmen albayın sesini duymadığım gibi adını dahi bilmediğim; hâsılı ateşinde bir türlü ısınamayıp, dumanından  gözlerimin yandığı bu ders, bana çok şey öğretti, evet.


Zeynep Şahin'ın Yazısı.