İbnü’l-Arabî batıya göre kıymetlidir; çünkü Hıristiyan mistiklerine benzemekte ve Spinoza’nın panteizmini (her şey Tanrı’dır) Sartre’ın varoluşçuluğunu müjdelemektedir. Mevlânâ Celâleddîn Rûmî orijinaldir; çünkü hümanizmi, dinlerin aşkın birliğini muştulamıştır. İbn Haldûn önemlidir; çünkü sosyolojiyi, toplum bilimlerini öngörmüş; Comte’a, Durkheim’a ve Weber’e selef olmuştur.

Mihverinde sermayenin olduğu kapitalizmin, başlıca üç evrede oluştuğu ifade edilir. İlk evre ticari kapitalizm olarak tabir edilirken; ikinci evre endüstriyel dönem, üçüncü evre ise tekelci kapitalizm evresi olarak adlandırılır.

Kapitalizmi üreten batı uygarlığı, nasıl sermayeyi tekelleştirerek belli bölge ve kişilere hasretmişse aynı şekilde bilgi üzerinde de bir hegemonya kurarak onu da tekelleştirmek istemiştir. Batı uygarlığı bilgiyi tekelleştirme sürecini ise doğu bilimi/şarkiyatçılık/oryantalizm, aracılığıyla gerçekleştirmiştir.

Oryantalizm, öncelikle bütün bir doğu düşüncesini kendisine çalışma nesnesi olarak seçmiş, ardından üzerlerine çalışma yaptığı bir takım kişi ya da kişileri “orijinal” bularak ön plana çıkarmıştır. Oryantalizm bu ameliyeyi yaparken -yani orijinal olanlar ve olamayanlar ayrımını yaparken- bir metot da takip etmiştir. Batının bütün genlerine işleyen bu metot, “hakikat bana benzer, bana benzediği için hakikattir/değerlidir/orijinaldir” şeklinde formüle edilebilir.*

Yukarıda zikredilen çerçevede batının orijinal bulduğu ve ön plana çıkardığı üç İslam alimine özellikle dikkat çekmek gerekir. Bunlardan ilki büyük mutasavvıf İbnü’l-Arabî, ikincisi Mevlânâ Celâleddîn Rûmî, üçüncüsü ise İbn Haldûn’dur. Mezkur alimler hakkında batı dillerinde çok sayıda kitap, makale, bildiri kaleme alınmış, yine bu kişilerle ilgili bir çok sempozyum düzenlenmiştir.

İbnü’l-Arabî batıya göre kıymetlidir; çünkü Hıristiyan mistiklerine benzemekte ve Spinoza’nın panteizmini (her şey Tanrı’dır) Sartre’ın varoluşçuluğunu müjdelemektedir. Mevlânâ Celâleddîn Rûmî orijinaldir; çünkü hümanizmi, dinlerin aşkın birliğini**muştulamıştır. İbn Haldûn önemlidir; çünkü sosyolojiyi, toplum bilimlerini öngörmüş; Comte’a, Durkheim’a ve Weber’e selef olmuştur.

Binaenaleyh bir alimin, hakiki alim olmasının ön şartı batılı bilim adamlarından bilmem kaç yüzyıl önce bir durumu dile getirmiş olmasıdır. Yoksa söylediklerinin batıda hiçbir karşılığı/mukabili olmayan ilim ricalinin ne esamisi okunmaya değer bulunur ne de söylediklerine kulak kabartılır.

Kanaat duygusunu kaybeden batı uygarlığı kendisinde olanla yetinmeyip başkalarının ülkelerinin yer altı ve yer üstü zenginliklerine göz dikmekle kalmadı, onların entellektüel birikimlerini de mülkiyetine geçirmeye kalktı. Başkalarının hikayelerinin içine girip rol kapmaya çalıştı. Ancak bizler, yani kanaati tükenmez hazine; hakikati Hak’tan gelen şey olarak bilenler, artık haykırmalıyız bu küstah adamın yüzüne: Bu anlattığımız bizim hikayemiz.

* “Estetik olan bana/batıya benzeyendir” ibaresi gibi formülün farklı şekillerini de kullanabiliriz. Böylece “Yaşamın kıyısında” ve “Duvara karşı” filmlerinin ödül almalarının ardındaki zihniyeti de deşifre etmiş oluruz.

** Bütün dinlerin aynı hakikati anlattığını ve neticede bütün dinlerin bağlılarının kurtuluşa ereceğini söyleyen bir teoridir dinlerin aşkın birliği.


Ahmet İğdi'ın Yazısı.