Ahmet Türkben

Küçük kız, dağılmış saçlarını yıpranmış elleriyle gözünün önünden çektikten sonra, tepesinde dikilen ve somurtkanlığından gurur duyar gibi bir halde olan adama baktı. Göbeği giydiği gömleği geriyordu. Adam, ayağını kızın ağzına sokarcasına işaret ederek gösterdi. Kızın ona baktığını görünce;

-Baksana sen! Burası böyle kalacaksa gözüme gözükme, yaptığın işi bari düzgün yap!

Kız, gösterilen yere tekrar siyah boya vurdu. Dişlerini birbirine vurmamak için kendini zor tuttu. Kendini, ağzından salyalar akıtarak sinir küpüne dönen biri olarak hayal edemedi. Yapacak gücü olmadığını kendisi de biliyordu tam anlamıyla.

Her gün bu anı yaşadığında, içinde ki fırtınalara hâkim olmak istiyordu ama bundan sonra dayanabilecek miydi, bilmiyordu. Korkuyordu işte. Başında dikilen somurtkan adam en sonunda tekrar konuşmaya başladı. Bu sefer ne diyecekti acaba? Belki bu sefer de beğenmediği için kızacak, hatta ona vuracaktı. Belki de ana avrat küfür edip, bir kız çocuğunun yüreğini parça pinçik edecekti. Bunlar aklına geldikçe korkmak onun için bir farz hareket olmuştu sanki! "Kızım, iki saat seni bekleyecek halim yok, ya hemen yaparsın, ya da verdiğim parayı geri alır giderim. Ona göre, hızlı ol !"

Bir yandan düşüncelerle boğuşurken, bir yandan da annesiyle boğuşuyordu yüreği. Hayatını bu hale sokan annesi... Ona şimdi oldukça uzak olan tebessümlerini kaybettiren annesindeydi bütün suç! Ölümüyle birlikte onları da alıp gitmişti uzaklara. Annesi ölürken dahi son kötülüğünü yapmıştı işte ona! Onu hem anne sevgisinden hem de ufak da olsa, bir tebessümden mahrum bırakmıştı. Mutlu mudur acaba şimdi? Mutlu mudur o yattığı soğuk yerde?


GENÇ'ın Yazısı.